5. 'Bilindik Simalar'

54 3 6
                                    

Gözlerimin bulanıklaşmasıyla bir, iki adım geri attım. Gözlerimi bir kaç kez kırpıştırıp yerde kanlar için de yatan Korana baktım. İki yerinden vurulmuştu. Birincisi benim vurduğum yer. Yani kalbi. İkincisi ise başkasının vurduğu beyni.

Kafamı hızla arkaya çevirip ateş edilen yere baktım. Yoktu. Kimse yoktu. Elimde ki silahı sertçe yere attığımda koluma giren sancıyla bağırmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Alkım hemen yanıma gelip beni tuttu. Koluma bakıp "Kolundan vurdu. Neyse ki seni sıyırıp Korana geldi." dedi telaş ile.

Kolumu elinden kurtarıp aramızda ki teması bozdum. Oldum olası gereksiz temaslardan nefret etmişimdir. Bu olaydan bazen rahatsız olmuyordum ama bazen, özellikle sinirli olduğum zamanlar nefret ederdim.

Ona bakıp, gözlerimi kapatıp açtım ardından, "İyiyim. Merak etmeyin." dedim ardından Ufuğa dönerek. "Derhal bunu yapan kişiyi bulun yirmi dört saatiniz var!" dediğimde hızla başını sallayıp son kez endişe ile koluma baktığında yanımdan ayrıldı.

Miran ve Atlasa dönüp "Siz de Ufuğa yardım edin. Ayrıca" deyip sözümü yarıda keserek Korana baktım. "Bunu da gidin babasının yanına gömün." dedim. Sonra gülerek, "Bari orada ayrı kalmasınlar. O kadar da vicdansız değilim." dedim ve arkamı dönüp Alp'in yanına ilerledim.

Alpin gözleri kolumdaydı. Ciddi bir hal takınarak "Kolunda bir şey yok değil mi? İyisin" dedi. Kafamı umursamazcasına salladığım da gözlerini devirerek bana baktı. "Mikrop kapar. Pansuman yapılması gerekiyor." dedi dikkatlice bakmaya devam ederek. Sert bir sesle "Gerek yok." dedim.

Arabaya doğru yürümeye başladığımda benim arkamdan geldiğini hissediyordum. Arabanın içine girip oturdum ve herkesin gelmesini beklerken, Alp bagajdan ilk yardım çantasını alıp arabaya bindi.

Hemen yanımda ki koltuğa oturduğunda kaşlarımı çatarak ona baktım. "Ne yapmaya çalışıyorsun?" dediğimde bana baktı. "Sence şu an ne yapıyorum." dediğinde, sert bir nefes bırakıp, "Gerek yok dedim. Sen bu cümleden ne anlıyorsun?" dedim. "Ben bu cümleden sana pansuman yapılması gerektiğini anlıyorum. Her ne kadar belli etmesen de canının yandığını görebiliyorum." dediğinde kaşlarım daha da çok çatıldı.

"Alp, benim canım acımaz. Özellikle bu kadar küçük bir sıyrıkta hiç acımaz. Karşında kimin durduğuna dikkat et ve laflarını özenle seç. Bu bir tavsiye değil, bir uyarıdır. Haberin olsun." dediğimde yutkunarak konuşmaya başladı. "Tamam özür dilerim. Ama sen her ne kadar inkar etsen de ben bu pansumanı yapacağım. Şimdi, kolunu açar mısın?" dediğinde bir kaç saniye ona baktım.

Ardından derin bir nefes alıp üzerimde ki uzun kollunun kol kısmını sıyırmaya başladım. Tabi ki olmamıştı bu. "Tamam, şöyle yapalım" deyip eline makası aldı Alp. Makası omzumun oraya getirip yaraya makası değdirmemeye çalışarak uzun kolluyu kesti.

Yarayı özenle temizlerken koluma temas eden eli ile bir kaç defa rahatsız olmuştum ama belli etmemeye çalışmıştım. Ama büyük ihtimal ile o bunu fark etmişti. İşi bittiğinde malzemeleri toplayarak oturduğu yerde geri yaslanmış ve kollarını kaldırarak gerilmişti.

Bana baktığında ona baktığımı görüp düzelmişti. Daha sonra eski komik ve ciddi olmayan tavrına dönüp, "Nası güzel olmuş mu sargı?" dedi gülerek. Gözlerimi devirip bakışlarımı ondan çektikten sonra omzuma baktım. Güzel sarmıştı. Kafamı sallayıp, "Teşekkür ederim." dedim ve yerimde iyice yayıldım.

Değişik bir ses tonu ile 'rica ederim' dediğinde ona baktım. Şaşkındı. Kaşlarımı kaldırarak "Ne oldu?" dedim. kafasını iki yana sallarken, "Hiç. Sadece ilk defa teşekkür ettiğini duyuyorum." dedi ona bakıp ciddilik seviyesini sorgulamaya başladım.

İsimsiz *ASKIYA ALINMIŞTIR*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin