Oradayım, siyah evde, Koran Kaya'nın evinde. Yanımda benim örgütüm ve bizim mevkinin biraz altında olan öldürücü örgütü vardı. Tam karşımda ise o vardı. Koran Kaya. Annemin komaya girmesine neden olan adam vardı.
Tabi adam dediğime bakmayan kendisi karaktersizin önde gideniydi. Hiç bir şeyi kendisi yapmayan, yaptırdığı şeyi umursamayarak adamlarına yaptıran karaktersizin tekiydi. Ha tabii onların yanında korkak, adi, elindeki paranın arkasına sığınan, Laftan anlamayan, söz dinlemeyen, karşıma gelip sanki gözlerime, kendisine işkenceler çektirerek öldürmem için, alayla bakan bir insandı o. Ve ben bugün onun bu isteğini gerçekleştirecektim.
Galiba...
Kafamı kaldırıp etrafıma baktım. Kaşlarım çatıldığın da düşünmeye başladım. Hayır hatırlamıyordum. Ben buraya nasıl gelmiştim. Onlar ne ara yanıma gelmişti.
Miran bana bakıp "Abla, sadece söylemen yeterli. Sen dediğin an indirmeye başlayacaklar." dedi. Bilip bilmeden kafamı salladığımda kaşlarım daha da çatıldı. Sanki bedenimi ben kontrol edemiyordum. Sanki görünmez birisi bedenimi bir kukla gibi hareket ettiriyordu.
Evin kapısı açıldığında gözlerim oraya kaydı. Oydu. Koran Kaya. Karşıma geldiğinde korkudan tir tir titreyen ama belli etmemeye çalışan Koran Kaya. Bana baktı. Titredi, biliyorum. Yavaş adımlar ile, arkasında bizim sayımızın iki katı kadar adamla yürümeye başladı.
Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Biraz mesafe kalacak şekilde durduğunda bu sessizliğin onları korkuttuğunu biliyordum. "Koran Kaya, bugün ölüm günün. Gidip ağlaya ağlaya günlüğüne yazabilirsin." dediğimde ki bunu ben dememiştim. Yani sanki bedenim ve ruhum iki kişiliğe bürünmüştü. Ve şuan ikinci kişiliğim konuşuyor gibiydi. Veya sanki sarhoş olduğunda ağzından çıkanları kontrol edememe gibi bir şeydi bu.
Kahkaha attığında istemsizce yüzümü buruşturdum. Başımı sol omzuma doğru eğdiğim de hafifçe öne doğru salladım ve silah sesleri havada yankılanmaya başladı. Kulağımda ki ses "Attığın adımlara dikkat et. Sağlam bas, her hangi bir bomba gözükmüyor şuan da. Siz yine de temkinli olun." diyordu. Bu Karakurt'tu. Kendisine bu lakabı takmıştı. Nedenini kimse bilmiyordu. Hep üstümüz olarak -ki benimle aynı seviyede- bizi kulaklıktan yönlendirirdi.
Karşımda ki Karan'ın gülen yüzü düştüğünde bir kaç adamı onun önüne geçmeye çalıştı. Buna izin vermeyip adamı itti ve bana doğru koşarak gelmeye başladı. Hemen pozisyonumu aldım.
Tam olarak geldiğinde yumruğunu bana doğru salladı. Ondan kaçıp eğildiğimde fırsattan istifade boş bir anına denk geldiğim için onu etkisiz hale getirmek için bacağımı kaldırıp kasıklarına tekme attım. Acıyla dizlerinin üzerine düşünce, dizim ile kafasına vurdum. Sarsılıp bir kaç saniye sonra geriye doğru düştüğünde bayıldığını anlamıştım.
Güldüğümde kafamı kaldırdım ve etrafıma baktım. Kaşlarım çatıldığında Alkımın vurulmuş olduğunu ve yerde acı ile kıvrandığını gördüm. Az ilerisinde Ufuğun de vurulduğunu gördüm.
Sonra Miran, Lavin, Atlas, Koray, Aden, ve diğer tüm kişilerin sırayla vurulduğunu gördüm. Gözlerim dolmaya başladığında tam onların yanına gidecektim ki kolumu tutan eller ile durmak zorunda kaldım. Kafamı çevirip kim olduğuna baktım. Bizim altımızda olan öldürücü örgütünün liderini görünce dişlerimi sıkarak konuşmaya başladım.
"Alp! Koluma koyduğun ellerini çekmen için üç saniyen var. Aksi takdirde, çekmez isen, ben kırarak çekmek zorunda kalacağım." dedim sessiz ama bir o kadar sert bir sesle. Kolunu çektiğinde konuşmaya başladı. "Tüm adamlarımız teker teker vuruluyor. Buradan hemen çıkmalıyız" dedi. Ardından eli tekrar koluma gelecekti ki hatırlamış olmalı, elini hızla kendine doğru çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz *ASKIYA ALINMIŞTIR*
AcciónYakın zamanda askıdan kaldıracağım. Kısa bir ara verdim. ----- Bir insan ne kadar duygusuz veya ne kadar sert olabilir ki? Veya nasıl kendini unutabilecek kadar kendini önemsemeyecek kadar hayatını sadece sevdiklerine adamış olabilir ki? Bunu yaş...