Karşımdaydı. Bana bakıyordu. Gülüyordu. Dudaklarım konuşmak için aralandı. Ama sesim çıkmadı. Yutkundum. Kalbim hiç duymadığım, görmediğim kadar hızlı atıyordu. Sanki yerinden çıkacak gibi.
Kendimi toparlayıp, nefesimi dizginlemeye çalıştım. Kafamı kaldırıp yıllardır ağzımdan çıkmayan o ismi dudaklarımdan döküldü. "Barlas?" dedim. Senin burada ne işin var der gibi. Bana doğru bir adım attığında, nefesimi tuttum. Ne yaptığımı fark ettiğimde kendimi serbest bırakıp yerde ki büyük taşa yavaşça oturdum. Ardından, "Burada ne işin var?" dedim yerdeki taşla ayağım ile oynarken.
Karşımda duran büyük taşa oturup bana bakmaya başladı. Ben ısrarla ona bakmıyordum. Ama o diretirmişçesine yüzüme bakmaya devam ediyordu. Derin bir nefes alıp konuşmaya başladı. "Uzun zaman oldu." dedi.
Kafamı sallayıp onu onayladım. "Evet. Uzun zaman oldu. Üç yıl. Koskoca üç yıl oldu." dedim sanki kendi kendime konuşuyormuş gibi. Kendime inandırmak istiyormuş gibi. Kafasını kaldırıp bana baktı. "Yanlışın var. Üç yıl değil. Bir yıl oldu." dedi.
Kaşlarımı çatıp kafamı kaldırdım. "Nasıl bir yıl oldu." dedim şaşkınlıkla. Gülüp hayretle bana baktı. "Gerçekten o gün sinirli olduğun için hatırlamadın sanırım." dedi kendi kendine. "Ne demek istiyorsun." dedim.
Ben hiç bir zaman onu görmemiştim ki. Sadece o gün görmüştüm.
Değil mi?
Kafasını iki yana sallayıp "Boş ver. Hatırlamanı bekleyeceğim." dedi. "Barlas uzatmadan söyler misin?" dedim sinirle. Tekrardan kafasını iki yana hayır anlamında salladığında "Dediğim gibi ne zaman hatırlarsan o zaman söyleyeceğim." dedi. Ona bakıp "Ya hiç bir zaman hatırlamazsam." dedim. Ateş rengi gözlerini gözlerime kenetleyip. "Hatırlamanı sağlarım." dedi.
Sinirle gülüp oynadığım taşa ayağım ile vurdum. "Neden buradasın?" dedi bana. Ona dönüp "Daha demin aynı soruyu sana sormuştum hatırlarsan. Ve cevap vermemiştin." dedim. Güldü ve "Bir işim vardı diyelim." dedi bana ormanda gözlerini gezdirerek.
Tekrar bana döndü ve "Sen neden buradasın." dedi. "Benim de bir işim vardı. Onun sonun da yolum buraya çıktı." dedim sessiz bir şekilde. Kafasını salladığında gözleri koluma kaydı. Kan olduğu için kaşları hızla çatıldı ve kolumu tutup, "Koluna ne oldu." dedi. Kafamı iki yana sallayıp "Önemsiz" dedim. Gözleri hızla gözlerime tırmandı ve "Senin ile alakalı olan hiç bir şey önemsiz değil de neyse." dedi kendi kendine. Gözlerim adlandıramadığım gözlerine kaydı ve kalbime yine söz geçiremedim.
Neydi kalbimin bu denli hızlı atması?
Neydi onun gözlerine her zaman bakmak istememin sebebi?
Neydi hiç bir zaman yaşamadığım bu duygunun adı?
Kafamı iki yana sallayarak "Her neyse. Ailen... Ailen o gün ne dediler" dedim. Bana bakıp "Bir şey demediler. Tabii her saniye beni özlediklerini, sarılmak istediklerini ama canımın acımasından korktukları için sarılamadıklarını es geçersek bir şey demediler." dedi gülerek.
Kafamı yavaşça salladığımda "Anladım" dedim. Yüzüne ciddi bir ifade koyup "Sen. Sen nasılsın. Yani o günden sonra, babanı gördükten sonra nasıl oldun?" dedi. "Bilmem. İyiyim sanırım." dedim.
Galiba şu an gerçekleri konuşmam gerekiyordu.
"Barlas." dedim tüm bedenimi ona döndürerek. Merakla bana baktığında. "Geçmişimi araştırdın mı?" dedim bir umut belki araştırmamıştır diye. Gözlerindeki duygu değiştiğinde araştırdığını anladım. Dişlerimi tüm gücümle sıkıp kelimeleri kafamda toparladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İsimsiz *ASKIYA ALINMIŞTIR*
ActionYakın zamanda askıdan kaldıracağım. Kısa bir ara verdim. ----- Bir insan ne kadar duygusuz veya ne kadar sert olabilir ki? Veya nasıl kendini unutabilecek kadar kendini önemsemeyecek kadar hayatını sadece sevdiklerine adamış olabilir ki? Bunu yaş...