You and me

150 21 23
                                    

Yine yağmurlu günlerden biriydi bu kasabada, Chuuya kendisine kahve hazırlamakla meşguldü. Son zamanlarda zihninin pek yorgun olduğunu düşünüyordu. Gece erkenden yatağa girip öğle vakitlerine dek uyusa da fazlasıyla yorgun oluyordu. Ruhuna bir ağırlık çökmüştü sanki.

Osamu ise oldukça zinde hissediyordu. Geç saatlere kadar ilginç tablolarını boyuyor, erkenden kalkıyor ve evin içinde şen şakrak bir halde dolanıyordu. Tabii ki Chuuya'nın bu hallerinden olumsuz etkilendiği zamanlar da oluyordu. Chuuya'nın keyfini yerine getirmek için Chuuya'ya birçok teklifte bulnuyor ama hepsinden de olumsuz dönüt alıyordu.

Son zamanlarda kasabadan her gün birkaç kişi eksiliyordu. İnsanlar sanki yavaş yavaş burayı terk ediyordu. Bu durum Osamu'yu sinirlendiriyor, keyfini kaçırıyordu.

"Niçin insanlar bu kasabadan ayrılmaya başlıyor..." diye düşündü Dazai. Sinirle fırçasını tuvale bastırdı. Sonra Chuuya'yı, biricik sevgilisini düşündü. Bu sefer çatılmış kaşlarını serbest bıraktı, dudakları istemsizce iki yana kıvrıldı.

"Ne önemi var? Diğer insanlara gerek yok... Chuuya ile ben ebediyen burada kalacağız, değil mi? Bu kasabanın sadece bize ihtiyacı var..." fırçasını yavaşça yukarı kaydırdı. Az öncekine kıyasla daha iyi hissediyordu.

Chuuya elindeki kupayla yorgunca mutfaktaki iki sandalyeden birine oturdu.
Kısık gözleriyle camdan baktı. Bir kişi daha gidiyordu işte, valizini almış, dönmemek üzere gidiyordu hem de.

İç çekti Chuuya, "Peki ya bizim burdan ayrılacağımız gün ne zaman gelecek?"diye düşündü. Osamu'nun ayrılma niyeti yok gibiydi ve bu Chuuya'yı rahatsız ediyordu.
Küçüklüğünden beri buradaydı. O gün, o sahilde Osamu ile karşılaşmasaydı eğer çoktan terk etmiş olacaktı bu kasabayı.

Chuuya derin düşüncelere dalmış iken Osamu tüm bu düşünce selini durdurdu.
"Chuuya yeni tablomu görmek ister misin?"
Heycanla sormuştu bu soruyu, ama karşısındaki adamın pek de heyecanlı olduğu söylenemezdi.

"Olur." dedi Chuuya ve kendisine uzatılan eli kavrayarak ayağa kalktı. Beraber Osamu'nun atölyesine geldiklerinde Chuuya duvarlara asılmış, kendisinin ilk kez gördüğü tablolara baktı. Hepsi de birbirinden güzel görünüyordu.

"Tüm bu tabloları ne zaman yaptın?" diye sordu. Buna karşılık Osamu alayla konuştu.

"Ah...Senin benimle ilgilenmediğin zamanlarda?" Sonra konuyu değiştirdi. "Ama sana asıl göstermek istediğim tablo tam da karşında Chuuya."

Chuuya kafasını önüne çevirdi. Osamu Chuuya'yı kendi aklındaki haliyle çizmişti.
Tablonun yanına yaklaştı, durgun bir ifadeyle birkaç saniye boyunca izledi. Osamu sevgilisinin bu çalışmayı beğenmemesinden endişe duydu.

"Ne oldu, beğenmedin mi? Seni en saf halinle tuvale aktarmaya çalışmıştım... Ama beğenmediys-"

"Hayır beğendim." diyerek sözünü böldü Osamu'nun. "Kendini gün be gün geliştiriyorsun, bu beni mutlu ediyor..."
az da olsa gülümsemeye çalıştı.

"Chuuya günlerdir niçin böyle davranıyorsun?" yersiz biri soru olmuştu. Ancak Osamu merakını daha fazla saklayamıyordu.

"Bilmiyorum Osamu, inan bilmiyorum. Sadece hiç de iyi hissetmiyorum. Bu ev, bu kasaba... Her şey üzerime geliyormuş, beni boğuyormuş gibi." sıktığı yumruklarını Osamu yavaşça açtı.

"Anlıyorum Chuuya, zamanla geçecektir."

Chuuya dolmuş gözleriyle karşısında rahatlığını korumakta olan sevgilisine baktı.
Sanki o gözlerde bir şeyler arıyordu. Osamu bu durumda ne yapması gerektiğini düşündü ve aralarındaki mesafeyi kısa bir süreliğine kapatarak kendi dudaklarını Chuuya'nınkilere dokundurdu. Hissetmesi zor bir dokunuşu, bir o kadar da kısa.

Chuuya günlerdir içine attığı o soruyu sormak için uygun bir zaman olduğunu düşündü.

"Dazai burada daha ne kadar kalacağız?"

Osamu'nun bakışları değişti. Gülümseyerek Chuuya'nın sol omzunu pat patladı. "Aa sıkıldın mı? Salona mı geçelim?" Anlamazlıktan gelmek işe yaramayacaktı.

"Ondan bahsetmediğimi biliyorsun."

"Hmm, o zaman neyden bahsediyorsun Chuuya?"

Chuuya gözlerini kaçırdı. Belki de bu soruyu sormak için uygun bir zaman değildir. "Kasabadan... Ayrılmamızın vakti gelmedi mi?"

Osamu'nun bakışları korkutucu bir hal almaya başlamıştı. "Neden?" Chuuya'nın kollarını kavradı. "Neden sen de buradan gitmeye can atıyorsun? Gidelim de gidelim, nereye gideceğiz Chuuya... Neden sadece burada huzurlu bir şekilde yaşamaya devam etmiyoruz? Yalnızca sen ve ben, birlikteyken nerede olduğumuzun bir önemi yok." sesinin yüksek çıkması kızılı korkutmuştu. Rahatsız bir biçimde kollarını sıkıca kavrayan ellerden kurtuldu.

"Nerede olduğumuzun bir önemi yoksa ne diye buradan ayrılmamak için direniyorsun!" Kavga etmeye başlıyorlardı.

"Asıl sen neden alıştığımız bu yaşantıyı değiştirmeye çalışıyorsun?"

"Dazai farkında mısın, insanlar burayı terk ediyor!"

"İnsanlar neden seni bu kadar ilgilendiriyor? Odaklanman gerek kişi benim sanıyordum."

"Bu lanetli yerde daha fazla durmak istemiyorum tamam mı? Buradan nefret ediyorum!"

Osamu birazdan söylediğine pişman olacağı o kelimeleri ağzından çıkaracaktı.

"O zaman ne diye daha o salgın hastalık yayılırken burayı terk etmedin!"

Chuuya'nın gözleri genişledi. Osamu buraya salgın hastalıktan çok daha sonra gelmişti, o halde bunu nasıl biliyordu?

"Ben... Sana o olaydan hiç bahsetmedim ki Dazai..."

Osamu dediklerini anladığında yerinde donakaldı. Ağzından kaçırmıştı. "Söylentileri duymuştum..."

"O salgın hastalıktan sağ çıkan tek kişi bendim ve bunu kimselere de söylememiştim Dazai. Sen nereden biliyorsun?"

Osamu çıkmaza girdi. Ne diyebilirdi ki?

"Dazai sen..."

"Chuuya ben..."

Aralarında gerici bir sessizlik oluştu.

"Sen bir ihtimal Shuuji olabilir misin?"

"Ne, onun kim olduğunu bile bilmiyorum Chuuya."

Chuuya "Tabii ki de o değil," diye düşündü.
Ama neden bu kadar çok benziyorlardı?
Bandajları, saç rengi, göz rengi hatta bazen bakışları bile tamamen aynı oluyordu.

Osamu Chuuya'nın omuzlarını kavradı. "Bak Chuuya, buraya çok yakın bir kasaba daha var, orayı biliyor musun?"

Kızıl, kafasını salladı. "Biliyorum..."

"İşte bu söylentiyi oradan duydum ve sen bana küçüklüğünden beri burada kaldığını söylememiş miydin?"

Chuuya mırıldandı. "Söylemiştim... Doğru... Evet, tamam bu gayet normal... Neden bu kadar tepki verdiğimi bilmiyorum Dazai. Ben sandım ki... Ben seni Shuuji sandım... Özür dilerim."

Osamu "Ben zaten o Shuuji'yim." demek istedi. Ama söyleyemezdi, söylerse alacağı tepkiyi bilmiyordu. Sonuçta Osamu Chuuya'yı uzun bir zaman boyunca burada yalnız bırakmıştı, gözleri önünde ailesinin ölümünü görmesine izin vermişti. Anlık bir öfkeyle tüm kasabayı lanetlenmişti o.

Osamu sevgilisine sarıldı, dokunuşları fazla nazikti. "Bunları unut Chuuya, üzerine fazla geldim. Özür dilemesi gereken kişi benim. Özür dilerim."

Chuuya başını kaldırıp Osamu'nun koyu renk gözlerine baktı uzun uzun. O gözler... Gerçekten de fazla tanıdıktı.

---------------
bitsin diye dua etmeye basladim🙏😔

An Unknown Town [Soukoku] Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin