O günden beri Osamu pek bir suskun davranıyor, atölyesinden de nadiren ayrılıyordu.
Havanın güzel olmasını fırsat bilen Chuuya, Osamu için yeni boyalar almaya gidiyordu.
Boyaları her zaman aldığı belirli bir dükkan vardı, hem evlerine de fazla uzak değildi. Chuuya esen rüzgara karşı şapkasını tuttu. Kafasını kaldırdığında ise dükkanın boşaldığını fark etti.Elinde bir koliyle önünden geçen dükkan sahibine baktı. Adamın yüzünde bir heyecan, bir parıltı bulunuyordu. Merakla sordu. "Kapatıyor musunuz?"
Adam yürümeyi kesti ve Chuuya'ya doğru kafasını çevirdi. "Ah, evet."
Bu yanıt Chuuya'yı kötü hissettirmişti. Burada tekrar yalnız kalmak istemiyordu. Gözlerini devirdi. "Son bir kere sizden boya satın alabilir miyim acaba?" diye sordu.
Adam omuz silkti ve istediği tüm renk boyları bu devamlı müşterisine verdi. Chuuya elindeki poşetle eve doğru yürürken etrafın ne kadar boş olduğunu fark etti.
Her zaman geçerken önüne para bıraktığı o dilenci çocuk bile bugün yerinde yoktu. Su için sıraya girdikleri kuyunun önündeki insan sayısı bile bir elin beş parmağını geçmezdi. Halbuki orada her zaman en az 30 kişi beklerdi. Nereye baksa dükkanlarını kapatan esnafları, eşyalarını taşımaya zahmet bile etmeden çekip giden aileleri görüyordu.
Niçin aniden herkes burayı terk ediyordu?
Chuuya upuzun bir düşünce seline tutuldu.
Eskileri hatırlamak canını yakıyordu. Burada yıllar boyu yalnız yaşadığı o zamanları tekrarlayacak gücü yoktu. Gerçi şimdi yalnız değildi, yanında Osamu vardı.
Ama bu sıralar, bilirsiniz... Osamu garip davranıyordu. Kendisini gerçek hayattan soyutlamış gibiydi. Evde Chuuya'yı gördüğünde bile onunla konuşmadığı zamanlar oluyordu, sanki onu tanımıyormuş gibi. Yatağa aynı anda girmeyeli kaç hafta olmuştu? Beraber içmeyeli, birbirlerine aşkla bakmayalı, doğru düzgün zaman geçirmeyeli ne kadar olmuştu?Chuuya'nın içini yiyip bitiren bir endişe vardı. Her defasında, her zaman... Bu endişe onu mahvediyordu.
Belki de fazla düşünmemeliydi. Şimdi tek yapması gereken eve varmaktı. Düşünmemeye çalışarak eve yürüdü. Anahtarıyla kapıyı açtı, uzun ve karanlık o koridordan geçti, karşılaştığı kapıyı tıklattı.
Kapı açıldı, Chuuya poşeti verip gitmeyi düşünüyordu ancak Osamu onu içeriye davet etti.Chuuya içerideki taburelerden birine oturdu. Osamu ise resmine son dokunuşları ekliyordu. "Nasıl ama Chuuya, 'kasabamızı' resmettim."
Chuuya tabloya dikkatlice baktı. Tıpkı kasabanın "o zamanlardaki hali" gibiydi. Bu içinde küçük çaplı bir korku uyandırsa da aldırış etmedi ve resmin güzel olduğunu söyledi.
Osamu eserine heycanla bakarken arkasında oturan sevgilisini unutmuş gibiydi. Merak etti Chuuya'ya bir şeyleri anımsatıp anımsatmadığını.
Sessiz dakikaların ardından Chuuya konuşmaya başladı. "Her zaman boyalarını aldığım o dükkan kapandı bugün."
Osamu'nun gözleri kısıldı. "Hm, öyle mi..."
Daha sonra omuz silkti. "Bundan sonra başka bir dükkandan alırsın o zaman." Umursamazca taburesine oturdu. Chuuya'nın konuyu nereye getirmeye çalıştığını biliyordu."Burası her geçen gün daha da ıssızlaşıyor."
Chuuya söylemekten çekinse de bir şekilde Osamu'yu ikna etmeliydi."Evet, fark ediyorum."