Altı yıl...Altı yıldır Uğur'u arıyordum.
Altı yıldır neyin peşinden gittiğimi, ne için bu kadar canımın yandığını bilmeden bir hiç uğruna uğraşmıştım. Sanki çok istediğim bir şey tam karşımda duruyordu ama ben ona doğru koştukça benden uzaklaşıyordu. Bazen oturup ne için uğraştığımı sorgulardım. Fakat iki gün önce uğraşlarımın boşa olmadığını, Uğur'un yaşadığını öğrenmiştim. Altı yıldır duymayı beklediğim şeyi Ateş Akel'den duymuştum.
Artık geriye kalan tek şey altı yılımı verdiğim örgütü ifşa etmekti.
Gözlerimi yavaşça araladığım da yanımda kimse yoktu. Kendime gelmek için gözlerimi ovaladım. Bayılmam için verilen ilaçtan dolayı başım ağrıyordu.
Uzanmaya devam ederek etrafıma bakmaya başladım.
Olduğum oda benim odamın tam tersiydi. Genel olarak siyah mobilyalarla düzenlenmişti. Duvarlar griydi, bazı süs eşyaları bordoydu. Oda da iki tane kapı vardı. Muhtemelen birisi banyo diğeri giyinme odasıydı.
Ateş Akel'in zevki fena değildi.
Uzandığım yerden kalktığımda başımda ki ağrı daha da kötüleşmişti.
Odadan çıktığımda koridorun sonunda duran en güvendiğim adamım ile rahatladım. "Kağan." Seslendiğim gibi bana döndü.
"Alev Hanım, iyi misiniz?"
"İyiyim, kaç saattir baygınım?" Kolunda ki saate baktı.
"Altı buçuk saattir." Bu kadar ağır bir ilaç vermeye gerek yoktu.
Koridora giriş yapan Ateş Akel'e baktım.
"Uyanmışsın." Çok fazla uyumuştum.
"Dışarıda durumlar nasıl?" Örgüt haricinde kimse farketmemeliydi.
"Sosyal medya da istediğimiz gibi, kimse bilmiyor. Örgüt farketti ve bize tehdit mesajları yollamaya başladılar bile." İşte bu çok iyiydi. "Aç değil misin? Hadi gel bir şeyler ye." Aç değildim.
"Hayır, aç değilim ama biraz alkol hiç fena olmaz." Güldü ve yürümeye başladı. Bende onun arkasından gittiğimde merdivenleri inmeye başladık. Salona vardığımız da içkilerin olduğu cam bir dolaba doğru yürüdü.
Tekli koltuklardan birine oturduğum da başımda ki ağrı kendini hatırlattı. Ateş Akel'in bana uzattığı kırmızı şarabı aldım.
"Seviyorsun değil mi?" Kesinlikle kırmızı şarap diğerlerinden daha iyiydi.
"Evet, kırmızı şarabı diğerlerine tercih ederim."
"Anladım, birazdan bizimkiler gelecekmiş."
"İyi, gelsinler." Ne konuşacağımızı bilmiyorduk. Ellerime baktım.
Siktir.
Tırnağım kırılmıştı.
Daha dün tırnağımın kırılma ihtimalinden bahsetmiştim.
"Ben senin adamlarının yapacağı işi sikeyim." Dedim sinirle.
"Niye öyle diyorsun ki?" Benim aksime fazlasıyla sakindi.
Tırnağımın kırıldığı elimi gösterdim. "Tırnağımı kırmışlar Allah'ın belaları. Düzgün taşıyamıyorlar mı ya?" Kafasını eğdi ve gülmeye başladı. Bu adam gülerken nasıl bu kadar seksi oluyordu ki? "Ne gülüyorsun be?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALİÇE
RomanceBana kraliçe diyorlardı. İstanbul'da böyle anılıyordum. Hatta sadece İstanbul'da değil bütün şehirlerde, bütün ülkelerde adım böyle anılıyordu. Neredeyse bütün suç örgütlerini ifşa etmiştim. İfşa edemediklerimin ise elbet bir gün sahte saltanatları...