Kafayı yiyecektim. Evet, kafayı yiyecektim. Neden mi? Saatlerdir Onore adlı örgütü araştırıyordum.Ateş beni odaya bıraktıktan sonra elbette uyuyamamıştım. Laptopun başına oturmuş araştırma yapmıştım. Hatta o örgütü araştırırken başka bir örgüte denk gelmiştim. Onun da dosyasını çıkarıp altına ise kraliçeyken attığım imzayı atıp Ateş'in odama koydurtmuş olduğu kasaya koymuştum. Sabah olduğunda o örgütü de ifşa edecektim.
Saatlerdir oturmuş olduğum yataktan kalktım. Bugün Asel ile ilgilenmem gerektiğinin farkındaydım. Odanın içerisinde ki banyoya girip yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Banyoda işim bitince giyinme odama geçtim. Bugün evden çıkmayacağımın bilincinde olarak üzerime siyah, geniş bir tişört ve siyah bir şört giyip odadan çıktım. Asel'in odasının önüne geldiğimde bileğimden çıkarmayı unuttuğum saatime baktım. Saatin sabah dokuzu geçtiğini farkedip kapıyı yavaşça açtım. Aralık kapıdan yiğenime baktığımda ellerinde tutmuş olduğu barbie bebeği ve kahverengi küçük bir ayıyla oynadığını gördüm.
"Günaydın prensesim." Yeşil gözleri hemen beni buldu. Elindeki oyuncakları hızla bırakıp yataktan indi ve koşar adımlarla yanıma gelip bacaklarıma sarıldı. Onu kucağıma alıp yanaklarını öptüğümde o da benim yanaklarımı öptü.
"Günaydın hala." Odasında banyo olmadığını farkederek odasından çıktım ve koridorun sonunda ki banyoya doğru ilerlemeye başladım.
"Senin odanda banyo yokmuş." Bunu yeni farkettiğim için kendime ayrı kızıyordum. Onunla ilgilenmem gerekirken boşlamıştım iyice. Muhtemelen Demir olmasaydı ilgi bağımlısı olan yeğenim delirebilirdi.
"Ateş abi bilerek banyolu odaya almamış beni. Islak zemine basarsam düşebilirmişim." Ateş'in bunu bile düşünmüş olması yüzümde derin bir gülümseme oluşmasına neden olmuştu.
Banyoya girip yiğenimi banyo tezgahının üzerine bırakıp yüzünü yıkamasına yardımcı oldum. Asel banyo dolabını açıp içinden kendi diş fırçasını ve diş macununu çıkardı. Yeğenim kesinlikle bu evde yaşamaya alışmıştı. Dişini fırçalamaya başlayan Asel yeni farkettiğim kum saatini çevirdi. Banyonun kapısında bize bakan Ateş'i farkettiğimde gülümseyerek ona döndüm.
Ateş, "Ben holding'e uğrayacağım. İki saate kadar işlerimi halledip gelirim." Bizim için işlerini ertelediğinin farkındaydım. Toplantılarını bile bilgisayardan yapıyordu ki bu hiç rahat değildi. Kendi deneyimlerinden biliyordum. Sırf bu karmaşıklık arasında şirkete gidemem diye iki hafta tüm toplantıları ve benzeri şeyleri ertelediğim için kendimi taktir ediyordum.
"İşlerini boşlama bizim için rahat ol lütfen." Akabinde yüzünde ki tebessüm kocaman bir gülümsemeye evrildi.
"Yıllardır kendimi o kadar zorladım ki bir süre evde kalmak çok iyi geldi. Yani rahatım zaten." Gözleri Asel'i buldu. "Günaydın prenses."
"Günaydın Ateş abi." Ağzında diş macunu olduğu için eliyle ağzını kapatarak konuşmuştu. Böyle de zariftir yani benim yeğenim.
Ateş, "O halde ben gidiyorum. Prenses, geldiğimde pasta getirmemi ister misin?" Asel ağzını yıkayıp Ateş'e döndü.
"Çok isterim." Dedi neşeyle. "Ama meyveli." Diye de ekledi.
"Tamamdır." Dedi. Sözde gidecekti ama olduğu yere çakılmıştı. Asel tezgahın üstünden atlayıp koşarak çıktı banyodan. "Yaran nasıl? Pansumanıyla bile ilgilenmedim. Fazla odun bir adamım değil mi?" Sorduğu soru karşısında düşünmüştüm. Pansumanı hiç düşünmemişti ama diğer zamanlarda fazla düşünceliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALİÇE
RomanceBana kraliçe diyorlardı. İstanbul'da böyle anılıyordum. Hatta sadece İstanbul'da değil bütün şehirlerde, bütün ülkelerde adım böyle anılıyordu. Neredeyse bütün suç örgütlerini ifşa etmiştim. İfşa edemediklerimin ise elbet bir gün sahte saltanatları...