İnsanlar ruhunu doyurmak için farklı yollara başvururdu. Bazıları sevdiği insanlarla vakit geçirirdi, bazıları kafasını işine verir, o şekilde ruhunu doyurmaya çalışırdı, bazıları resim çizerdi, bazıları müzik dinlerdi. Daha tahmin edemediğim kadar çeşit vardı. Peki, ben ruhumu nasıl doyuruyordum?
Ben ruhumu doyurmuyordum.
Kendimi bildim bileli ruhum açtı.
Ve bir gün ruhumu doyurduğumu farkedersem, buna sebep olan şeye sıkı sıkıya tutunacaktım.
Gözlerimi açtığımda başımda inanılmaz bir ağrı vardı. Etrafa baktığımda Ateş'in evinde ki odamda olduğumu farkedip bir nebze de olsa rahatladım. Yaptığım işten dolayı çok dikkatli davranırdım ama büyük bir ihtimalle ben arabada uyuduktan sonra Ateş veya Kağan odama getirmişti. Ayağa kalkıp yalın ayakla odadan çıktım. Asel'in kapısını açıp içeri girdiğimde oda da olmadığını gördüm. Muhtemelen Ateş onunla ilgilenmişti. Odama geri döndüm ve saate baktım. Saat sekizdi.
Telefonumdan Ateş'in numarasını bulup üzerine bastım. Bir süre bekledikten sonra aramamı yanıtladı.
"Bir sorun mu var?" İnsan günaydın der be öküz.
"Yok, aslında hala uyuyor musun diye aramak istedim. Odana girseydim bu saçma olurdu. Ya da beni yerdin." Gülme sesini işittim. Sanırım ölene kadar bu konu üzerinden şaka yapmaya devam edecektim.
"Olabilir, son üç yıldır seni yemeye meraklıyım."
"O zaman sadece merak etmekle kalacaksın."
"Bu sözünü bir gün sana hatırlatacağım ve beraber güleceğiz." Bundan emindim.
"Hıhı." Dedim ve odanın havasız olduğunu farkedip balkonun kapısını açtım. "Bugün hava çok güzel."
"Evet, annen az önce beni aradı bugün davetiyeleri seçecekmişiz birde nişan yeri var." Tamamen aklımdan çıkmıştı.
"Sen seç ya valla ben sevmiyorum böyle şeyleri." Gülme sesini işittim. "Eğleniyorsun musun benimle?"
"Sen eğlenmiyor musun?"
"Şuan değil." Deyip balkona çıktım.
"Çok agresifsin seni rahatlatmalıyız." Aklıma fesat fesat şeyler geliyor. Allah'ım affet.
"Sen sus ben rahatlarım." Dedim ve kahkaha attı. "Sen neredesin? Aynı evin içinde telefonla mı konuşuyoruz?"
"Dışardayım, gece küçük bir pürüz çıktı onu halettim. Şimdi de yoldayım eve geliyorum. Sonra sizin eve geçeceğiz. Annen davetiye örnekleri getirtmiş onları seçeceğiz. Sonra da beraber nişan için yer bakarız."
"Ne pürüzü?"
"Anlatacağım, kahvaltı aşağıda hazır. Onu ye sonra hazırlan."
"Tamam, görüşürüz." Telefonu kapattım.
Odadan çıkıp merdivenleri indim ve salonda oturmuş boyama yapan yiğenimi gördüm.
"Prenses, sen kahvaltı yaptın mı?"
"Evet, Yalın abi ile yaptık o da bana yeni boya kalemleri almaya gitti."
Yalın, "Hatta geldim." Dedi ve yanıma gelip bana sarıldı. "İnsan arar."
"Bu olayların içinde arayamadım, kusura bakma."
"Şaka yapıyorum, deli." Elinde ki poşeti yiğenime verdi. "Ayrıca suratının hali ne?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KRALİÇE
RomanceBana kraliçe diyorlardı. İstanbul'da böyle anılıyordum. Hatta sadece İstanbul'da değil bütün şehirlerde, bütün ülkelerde adım böyle anılıyordu. Neredeyse bütün suç örgütlerini ifşa etmiştim. İfşa edemediklerimin ise elbet bir gün sahte saltanatları...