Bir bölüm sonra düzenlenmiş bölümler biteceği için başlıkların yanından "düzenlendi" ibaresini çıkaracağım. Kitabın asıl konusu bir sonraki bölümde daha da netleşecek. Umarım bu bölüme kadar gelen okuyucular geri kalan bölümleri de merakla okur :D
*** Yaraları gözyaşlarıyla mı yıkıyorlar? (W.S.)***
Bölüm 3. Kan Banyosu
Hırıltılı çıkan ses, daha bugün odamda olan Adil'in sesinden başkası değildi. Gözlerim karanlığa alışınca hızlı adımlarla camın altında yerde uzanan adamı gördüğüm yere ulaştım. Eğilip eğilmemek adına sessizce bir savaş vermişken Adil'den bir inleme sesi gelince ne olduğunu anlamadan kendimi onun yanı başında buldum. "Adil Bey iyi misiniz?" hala hafifçe inleyen adamın eliyle karnını tuttuğunu görünce elim istemsiz bir şekilde karnına doğru kaydı. Sıcak ellerini tutunca elime gelen sıvı bir şey daha fark ettim. Gözlerim dehşetle açıldı.
"Adil Bey iyi misiniz? Cevap verin lütfen? Adil Bey?" hala inleyen adamın başını bir elimle tutarak hafifçe kaldırdım. Yükünü bütün bedenime yüklemek için biraz daha kaldırmak istedim ama o kadar ağırdı ki, ellerime bulaşan kanı gördükçe titreyen bedenim bana hiç yardımcı olmuyordu. Neler oluyordu? Kafasını dizlerimin üzerine koydum. "Adil Bey lütfen neler oluyor?" titrek sesim ve sulanan gözlerim bir ağlama krizinin eşine girdiğimi gösterirken Adil'in mavi gözleri karanlıkta bir ışık gibi açıldı. Gözleri acıdan kısılmış gibiydi. Kafasının sağ tarafında elime gelen bir şişlik vardı.
"İyiyim Leyla. Lütfen kalkmama yardım et." Kelimeler ağzından tek tek ve o kadar zorla çıkmıştı ki canının çok fazla yandığından emin olmuştum. Gözümden bir damla yaş akıttığımda mırıltı halinde çıkan sesimle Adil'e baktım. " Üç deyince kendinizi bana doğru kaldırmanızı isteyeceğim." Hızlıca ellerimi Adil'in omuzlarına konuşladım. Sakinleşmek için derin bir nefes aldım. "Bir, İki... Üç" tek hamlede kendini zorlayarak kaldırmaya çalışan Adil'i kendi gücümle destekleyerek oturur vaziyete getirdim. Geri düşecek diye aklım çıktığı için Adil'in arkasından ayrılmadım. "İyi misiniz Adil Bey?" nefes nefese kalan adamın omuzlarında olan ellerim kaslarının kasıldığına şahit oldu. Sırtı bana dönük olduğu için yüzünü göremiyordum. "Leyla, Bey'i kaldırdık diye hatırlıyorum." Acı çeken sesi, yarasının derinliğini düşünen ve neden bu halde evimde hatta odamda yattığını düşünen beni sinirlendirdi. "Şuan bu ilk düşüneceğimiz şey mi Adil. Lütfen, ayağa kalkman için de üçe kadar sayacağız. Madem ışığı açamıyoruz, ki nedenini anlamıyorum, seni salona götürelim." Kriz yönetimi dersi için gittiği kurslara içimden teşekkür ettim. Yoksa şuan ellerimdeki kırmızı sıvıyı bakarak ağlıyor olabilirdim. Üçe kadar saydığımda dizlerinden ayaklarını kırdı ve gözümden artık tutamayacağım yaşları getiren hırıltılar eşliğinde ayağa kalktı. Hemen koltuk altına girerek yardımcı olmaya çalıştım.
"Tanrım, umarım çok derin bir yara değildir. İyi misin?" inleyerek bir adım attığında söylediklerime güler gibi bir ses çıkardı. Şaka mı yapıyordu? Ben burada ödüm kopmuş, bir şey olacak diye didinirken bana güler gibi ses çıkarmıştı. Bir iki adım attığında öldürücü bakışlarla ve omzumda olan koluyla koridora çıktık. Hafif aydınlık koridorda yüzünü görünce bütün sinirim uçup gitti. Bu kriz yönetimi dersime ettiğim teşekkürleri geri alıyorum. Adil'in yüzü terlemiş ve bembeyazdı. Artık ellerim titremeyi daha da artırdı. Yanda bulunan banyonun kapısını açtım. Salona kadar gidemeyecektik. "Buraya gir." Kapının yanındaki ışığı yakarak klozete Adil'i oturttum. Üstündeki siyah vücuduna yapışan üst yarasının etrafında ıslak görüntüsüyle midemi kaldırdı. Elimin tersini ağzıma kapadım ve derin bir nefes aldım. Hemen banyo dolabının kapısını açtım, bir bez ve sıvı ilaç aldım. İşe yarar mıydı bilmiyordum ama boş oturamazdım. Hemen giderek yanına çöktüm. Gözleri kapalı, omuzları düşük yavaş nefes alan Adil'in kolunu tuttum. Mavi gözleri hemen açıldı.
"Yaranı saralım sonra hemen hastaneye gidiyoruz tamam mı?" gözleri birkaç saniye bende takılı kaldı. Sonra gözlerini kapatarak koyu mora çalmış berelenmiş çenesine kayan gözlerimle konuşmasını bekledim. "Doktor yok. Kesik derin değil. İlacı verir misin?" Yüksek sesle söylendim. "Nasıl doktor yok? Gidip bu yaraya baktırmalı ve hatta polise gitmeliyiz? Seni bu hale kim getirdi?" Yüzüme bakan boş maviler yere uzanarak çıkardığım sıvı ilacı aldı. Acısı vardı, yarası umrunda değilmiş gibi nasıl eğilmeye kalkıyordu? Beni hiç takmıyordu inanamıyorum. Bu nasıl rahatlıktı. "Bu olur. Beze bir miktar döküp yarayı sarmam lazım. Makas var mı?"
Hala umursamaz mavi gözler etrafı taramaya devam edince ayağa kalkıp kendimi tutamadım. " Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?" sesim biraz daha yükselti titreyen ellerimi kollarıma sardım. "Doktor lazım diyorum. Adil kendine bir bak ne oluyor, ne oldu sana?"
Kafasını kaldırdı. Kahve saçları banyomun ışığında parlak ve dağınık gözüküyordu. Bir elinde sıvı ilaç vardı. Yüzünde, çenesinde ve kaşında bir morluk ve dudağında da bir patlak. " Her şeyi anlatacağım ama lütfen yardım et. İlk önce şunun çaresine bakalım. Mikrop kapacak yoksa." Birkaç saniye yüzüne boş boş baktım. Ciddi olduğunu tartınca titreyen ellerimi kollarımdan ayırarak yanına gittim. Doktor yoksa en azından yarasını sarmalıydık. Eline aldığı beze bir miktar sıvı ilacı dökerken bende alt dolaptan makas çıkardım. Üzerindekini hafifçe yarasının altından çektim ve makasa dikkat ederek kesik kısmı büyüktüm. Derisi derin olmasa da hasarlı şekilde kesilmişti. İçim burkuldu. Elindeki sıvı bezi yarasına birden bastırmasıyla ağzından uzun ve sızılı bir inleyiş döküldü.
"Acıyor mu? Kahretsin. Neler oluyor?" artık bende oturmuş ağlamaya başlamıştım. Birkaç dakika dizlerine eğilmiş bedeniyle bekledikten sonra yaşlı gözlerle bana bakmasını izledim. Hafifçe gülümseyince içime batan dikenli sarmaşıklar daha da sıkılaştı. Bana acı acı gülüyordu. Kalbim de acı acı inliyordu. "Yardım eder misin? Geri kalan bezi saralım." Başımı sallayarak bezi aldım. Onun elleri hala bezi tutarken bende etrafına sardığım bezle sabitlemeye çalıştım. Elim cayır cayır yanan tenine değdikçe titriyordu. Ruhum içimde sıkışmış, bu kâbus mu diyerek en ücra kısımlara kendini kapatıyordu. Bittiğinde ellerimdeki kurumuş kana bakarak ayağa kalktım. Ellerimi yıkayıp bu travma stresini sonra yaşamaya bırakarak önceliği Adil'e verdim. Gidip kolunun altına tekrar girdim. Benim ne yapmak istediğimi anlamış gibi yerinden yavaşça kalktı.
Ne ara salona girip onu üçlü koltuğa yatırdığımı hatırlamıyorum. Gözlerimden hala akan yaşları bile daha yeni fark ederek ellerimle sildim. Adil'in gözleri kapalıydı. Banyoya dönerek bir bezi ıslattım. Geri geldiğimde hafifçe koltuğun yanına yere oturdum ve düzenli şekilde inip şişen göğsüne baktım. Uyumuştu sanırım. Elimdeki bezi yüzünde gezdirdiğimde yerinde kıpırdandı. Ben yine de durmadan elini yüzünü boynunu sildim. Elimde kanlanmış bezle geri döndüm ve buzluktan buz alarak birini kaşına birini çenesine tutmaya başladım. Mırıltılar çıkararak arkasını dönmek istedi fakat yarasından dolayı inleyerek yerinde kaldı.
Bayılmış mıydı acaba diye içime bir korku düştü. Yine de sessizce bekledim. Kalktığı gibi ilk olarak anlatacağı şey bunların ne demek olduğuydu. Yarayı nasıl aldı, neden benim evimde ve doktor veya polis neden olmazdı? Aklıma kötü şeyler getirmemeye çalıştım. Tekrar ağlamadan önce beni bu korkuyla yalnız bırakıp uyuduğu için ona sövmeyi de unutmadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Salon Beyefendisi
ChickLitLeyla olmak zordur derdi annem. Ne Leyla görmüş bir zamanlar bu topraklar. Sırma saçlı, gül yüzlü, gonca gönüllü bir Leyla olmak... Elimden tutan Adil bir adamda Leyla olmak ise daha zormuş bilmezler. Sıkı sıkı sarılışı bana, yüzüme vuran ruhumun ya...