Kitabın yazarı olarak bu bölüme
Gripin-Durma yağmur durma
Şarkısını adıyorum.Kerem
Yanlış kişinin arkadaşına bulaştığınız ulan. "Ateş burada bir bodrum var Barış'a da söyle giriyorum!" Söz konusu kadınlar ve hakları olunca değişik bir hassasiyet basıyor beni.
" Olmaz yanlız inemezsin! Hey! Duyuyor musun sen beni! Off."
"Ateş sus yoksa dilini keserim tamam?"
"Peki, peki kızma geliyorum."
Ateş'in elinde bir hançer vardı. Bende bir tabanca. Yine can alacaktık, ancak bu canlar alınması gereken canlardı. Hiçbirisi, hiçbirimiz masum değiliz. Ben ömrüm boyunca kendi adaletimi yarattım, uyguladım ve evet şuan tam olarak da Kerem Kanunlarını uyguluyorum. Çünkü bu adamlara gerekisde romanlar boyutunda cümleler edin, anlayamayan olan yine o çekirdek tanesi beyinlerine o kelimeleri sokamıyorlar, inanın bana denedim. Ben de anladıkları tek yolu kullanmayı seçtim, patlayıcılar, tabancalar, kelebek, hançer, top tüfekten alıyorlar maalesef. Barış'ın gözlerne baktığımda bile ürperiyordum. Sinirden elleri tir tir titriyordu. Elinde bir UZI tutuyordu. Gonca neredeydi tam göremiyorum ama Barış kimse umrunda değil gibi hızla ilerliyordu. Dişlerini sıkmıştı, hızlı, büyük adımlar atıyor, gözlerini ileri kilitlemiş duygusuz bir biçimde ilerliyordu. Ben bile tırstım bir an Barış'tan. Aşağı indiğimizde dolaplar vardı. Sadece sekiz ila on bir dolap vardı. Tek tek dolapları açmaya başladık.
Barış
Ben Barış Harlı'ysam ki öyleyim bu kadının hakkını yedirtmem. "Çok kıytırık bi' gizli yer bulmacası." Duvarlara teker teker tıklatmaya başladım. Birinin arkasından boşluk sesi geldi. Tek bir hamleyle dolabı yıkıp karşıma çıkan kapıyı silahla kırdım. İçerideki adamları Ateş bıçağıyla hareket edemez hale getirdi. Kerem korumaların icabına baktı ve yukarıya çıktık. Bir iki keskin nişancı devirdim. Sıla'yla Gonca Gece'nin yanıda durup onu korumuşlardı.
Kaderi neydi de bu kızcağız bunları yaşıyordu, ne kadar katil olduğunu söylese bile ruhu tertemizdi onun.
Canı ne kadar yandı kim bilir. "Kerem adamları sen al! Nereye götüreceğini biliyorsun zaten." Onayımı aldım ve arabaya bindim. Sıla bilgisayardan adamların elindeki bütün parayı aldı ve benim banka hesabıma aktardı.
Gonca arkada göz yaşları içinde Gece'nin saçlarını okşuyordu. Kerem arkada zor bela adamları arabasına koydu. Gözlerim doluyordu, kimseyi bu kadar önemsemedim ben. Şimdi ise kötülükten tamamen arınmış bir kadını bu bataklığa geri sürüklüyordum.
Gözümden bir damla yaş firar etti. Sıla artık bayılacak gibi duruyordu. "Daha hızlı lütfen Barış, LÜTFEN!" Gonca'nın feryadından durumun daha da kötüye gittiğiniz her anladım. Hızlanabileceğim kadar hızlandım. Bütün sinirimi gaz pedalından ve direksiyondan çıkarıyordum.
🍁
Hastanenin önüne geldik. İçeriye nasıl girdiğimi bilmiyorum ama en son hatırladığım Gece'yi sedyeye bıraktığım andı. Sıla ve Gonca şokta olmalılar ki sadece sedyenin girdiği yere gözlerini kırpmadan bakıyorlardı. Kerem'in sesini duydum.
"İyi olacağını söyle."
Ateş yanıma geldi ve omzuma elini koydu
"Barış birşeyler söyle."
Bilmiyordum ve onlara da yalan söylemeyecektim.
"Hiçbir fikrim yok."
Odadan bir hemşire çıktı, hemen başına üşüştük