ks,

36 8 1
                                    

sevgili hwang hyunjin,

beni öldürmeye yemin etmiş gibisin bu mektubu yazmadan hemen saniyeler önce çünkü bunu başardığını bizzat ben hissediyorum. ve tam şimdi, bu mektubun bana hissettirdikleriyle ölüversem hiç gam yemem, yalnızca kollarında olmamanın verdiği huzursuzlukla ayrılırım benim için güzel kıldığın bu dünyadan. ancak bu mektubun hissettirdikleri, o ölüm anında dahi mutlu kılar beni.

karşında küçücük hissediyorum hwang, gözlerimin tam içine bakıp ruhumun derinliklerine daldığın her vakit öylece küçülüyorum sanki. titrek kirpiklerimin altında gözbebeklerim de titriyor, nefesim kesiliyor bir astım krizine girmişim gibi. birlikte geçirdiğimiz en güzel paris gecesinde, belimi ilk kez kavrayışını ve yüzüme eğilerek sıcak nefesinin yanaklarımı okşayışlarını hatırlıyor musun? çünkü bu benim aklımdan tek saniye dahi çıkmıyor. ah tanrım, gerçekten mektup yazmayı bırakıp öylece ağlamak daha cazip görünüyor çünkü bu mektubunun beni ne denli etkilediğini tahmin edebileceğini sanmıyorum. yalnızca içimde baskınlık kurmak için çabalayan yüzlerce hissin kalemi alıp bir şeyler yazmasını dilerdim çünkü şu anda asıl seungmin'e ulaşmak çok zor.

mektubunu defalarca okuyup seni daha da fazla düşündükten sonra biraz daha iyi hissediyorum. kötü bir gün geçirmeme bağlıyorum yalnızca tüm o duygu karmaşasının yükünü ancak şimdi mektubunun yüzümde oluşturduğu geniş gülümseme eşliğinde sağlıklı bir şekilde aktarabiliyorum söylemek istediğim her şeyi bu solgun kağıda. aynı zamanda sana olan özlemimi bu mektubun ile daha da arttırdığın için, stüdyodayım. senin için henüz çeyreğini tamamladığım müziği dinliyorum. bu mektubu yazarken hemen arkamda beni izliyormuşsun gibi hissetmek için elbet. bu şekilde güvende hissediyorum. huzur tam anlamıyla bedenimle buluşuyor ve beni özgür kılıyor.

ah, o kadın fotoğrafımızı çekmeyi önerdiği ilk andan beri utanç duygusu bedenimi ele geçirmeye başlamıştı. yanıma geldiğin ilk gün, sana karşı verdiğim kısa yanıtlar ve yüzüne uzun uzun bakamamamdan anlamış olduğunu varsayıyordum bu çekingenliğimi. bu kadının yalnızca fotoğrafımızı çekmekle kalmayıp, güzel sözler söylemesi, etraftan geçen birkaç insanın bize dönüp bakması... gerçek anlamda fazla utanmıştım ancak aynı zamanda güzel hislerim tarif edilemezdi. o kadının hakkımızda hiçbir şey bilmemesine rağmen anında bir şeyleri anlaması ve bunu hoş bulması... o kadar harika bir duyguydu ki. insanlar bizim farkımıza varıyorlardı. biz beraber parlıyorduk. kadının konuştuğu neredeyse tüm süre boyunca sana bakmıştım hayranlıkla çünkü birbirimize yakıştığımızı iddia eden tek kişi değildik. o an, birbirimiz için yaratılmış olduğumuza inanmıştım. ve kadın ayrıldığında, boynunda küçücük bir kediymişcesine öylece gizlenmek, hayatımda en huzurlu hissettiğim anlar listesine eklenmişti.

ah sevgili hyunjin'im, sana bu heyecanı daha fazla yaşatmadan, seni daha fazla bekletmeden piyano üzerinde gezinen parmaklarım ve piyano ile birleşen eşsiz ruhumu tekrar senin gözlerinin önüne sunmayı umuyorum. bu sahne defalarca kez rüyama girecek, senin hayran bakışların ve piyanonun eşsiz ritmi eşliğinde ruhumun huzur bulmasını diliyorum. seni çok özledim. tüm favori parçalarını çalmak için sabırsızlanıyor, sana en iyi performansımı sunmak için çalışmaktan vazgeçmiyorum.

tanışmamızın üzerinden yalnızca iki hafta geçmişti ve aynı otelde olmamız bizi şanslı kılmıştı ki, beraber kahvaltı yapıyorduk. gerçi, kahvaltı yapamıyorduk çünkü yaptığımız tek şey birbirimizle ilgilenmekti. sen bir şeyler anlatıyordun, ben ise bir bahane ile sana temas etmeden duramıyordum. önce saçlarını düzeltmiştim, yeni duş aldığın için ıslaktı. yaz olmasaydı kurutman gerektiğini söylerdim ancak ıslak saç sana o kadar yakışmıştı ki, belki kış olsa bile ağzımı açmazdım... senin yanındayken yalnızca melek olamıyorum. her neyse, saçlarına dokunduktan sonra gömleğini düzeltmek için kollarımı uzatıyor, parmaklarımla ritim tutuyormuşcasına parmak uçlarına temas ediyordum. ve hâlâ sonuna kadar eminim ki, sen ne yaptığımın farkındaydın. rahat olmamın sebebi de buydu zaten. içten içe deli gibi heyecanlıydım ve karnım sürekli kasılıyor, kalp ritmin her an bozuluyordu, bunu inkar edemezdim ancak sana temas etmek için girdiğim türlü oyunlarda hiç çekinmememin sebebi de sendin işte. yalnızca iki hafta içinde, senin için çekingenliğimi bir kenara bırakmamı sağlamıştın ve bundan o kadar minnettardım ki... benim çabalarıma karşılık verdiğin için de teşekkür etmemiştim o gün, ellerimi alıp avuçlarının arasına sıkıca sakladığın ve kendini bana daha fazla yaklaştırdığın için teşekkür ederim. o an ne kadar mutlu hissettiğimi kıkırtılarımdan anlamışsındır. her şeyi yeterince belli etmiştim.

biliyor musun hwang? senin sanatın haline gelmek başından beri ihtiyacım olan tek şeydi. başka biri tarafından dokunulmamış sayfalardan, üstüne bir düzineden az çizikler attığım tozlu tuvallerden hwang hyunjin'in kaleminin, özel fırçasının değdiği değerli bir sanat haline gelmek, başından beri ihtiyacım olan şeydi. beni etkilemen hiç zor olmamıştı. hayatımın başladığı andan beri bunu bekliyordum sanki. ruhuma işlemen, beni özenle yontman, tekrar canlı kılman gerekliydi. beni yanlış anlamanı istemiyorum. ben güzeldim ancak sen benim sanatçım olmayı seçerek beni daha da güzel kıldın. beni daha da özel kıldın ve ben, sanatçısına aşık olan bir sanat haline geliverdim.

mektubunu ilk kez okuduğum andan itibaren, gereksizce orada duran sigara paketini boşalttım. beklemeden kurtuldum hepsinden ancak kutusunu hâlâ tam aynı yerde bıraktım. sana söylemiştim, seni anımsatan her bir parça, benim için çok değerli. o kutuyu her gördüğüm an yalnızca seni hatırlamak ise çok özel.

beraber otelin havuz kısmında, şezlonglarımızı birleştirerek elimizdeki soğuk içecekler ile oturmuş öylece konuşuyorduk ve sana nesnelere her zaman fazla anlam yüklediğimi söylemiştim. bunu söyledikten hemen sonra, içeceğinin üzerine koydukları minik şemsiyeyi almış ve avucumun içinde dikkatlice inceleyerek bu değersiz gibi görünen şeyi hayatımın sonuna kadar saklarsam eğer, bu anıyı ölümsüz kılarım, demiştim. ve gerçektende haklıydım. o şemsiye çalışma odamda, rafımdaki küçük figürlerin yanında öylece duruyor. paris'ten dönüşümün ardından evim gerçekten değişti, yalnızca benim için. çünkü evin her bir köşesinde seni hatırlatacak detaylar var ve bunlar beni canlı kılıyor.

bizim hakkımızda yalnızca albüm yapmakla kalmadım, istisnasız her gün sonunda yazdığım günlüğümden birkaç cümleyi de tüm fotoğrafların altına ekledim. sürekli günlüğümü merak ederdin, ben de biraz huysuz ifaden hoşuma gittiği için göstermemiştim. albüm hakkında her şeyi sana anlatırken günlüğüme dair bir şeye rastlayacağın için de şanslısın. bu anılar benim için o kadar değerli ki, onları ölümsüz kılmak için her şeyi yapıyorum. bu aramızdaki değerli bağın sonsuza dek yaşamasını istiyorum, ölümlü bedenlerimiz bir gün toprakla buluşacak olsa dahi, bu özel bağımız sonsuza dek yaşayacak. onları ben yaşatacağım.

soojin'in senin gibi birine teslim olması onun için ne kadar şanslı bir durum, bunu ona söylemek isterdim. o endişeli bakışlarına karşılık küçük kızın başını okşar ve sakince sana güvenmesini fısıldardım. ve bunu söylemekten de asla çekinmezdim çünkü senin başaracağından asla şüphe etmezdim. benim güzel hyunjin'im, sana verdiğim değerin haddi hesabı yok, hayatımda edindiğin yerin tahmin edilebilir bir yanı dahi yok. yaşam kaynağım oluverdin...

kucağımdaki boşluğu doldurduğun ve sana kitap okuyabildiğim ilk vakit martin eden kitabını seçeceğim. çünkü o gencin kendi aşkını ifade ediş şekli, aşkı için yaptığı şeyleri senin de benim sesimle duymanı istiyorum. kitapları aşık erkeklerin dilinden okumaya bayıldığımı söylemiş miydim?

senin gözünde sanata bu denli layıkken, senin için yaptığım müziği daha da kusursuz kılmaya çalışıyorum ancak hiçbir şey seni tam anlamıyla ifade edemiyor. çok güzelsin. müziğim hakkında çok özel cümleler sıralıyorsun şimdi ancak senin karşında bu yetenek bile yetersiz kalıyor...

ah tanrım, zarfın içindeki bu eşsiz fotoğraflar hakkında bahsetmek için sabırsızlanıyordum mektup boyunca çünkü saç rengini değiştirmiş olman adeta yüzüme gelmiş ağır bir darbe gibiydi. ne kadar süre fotoğrafların ile öylece bakıştım, kusursuzluğuna inanmakta zorlandım ve parmaklarımla yüzünü sakince okşadım ki, küçük kedim bacaklarıma sürtünmeseydi belki de bu sonsuza dek sürecekti.

ah, bahsetmeden geçemem. geçen hafta yeni bir arkadaş edindim ve bu minik arkadaş benimle yaşamaya başladı. artık iki hayranın var çünkü seni ona o kadar çok anlattım ki, o da sana hayran olmaktan kendini alamamış. onu yargılayamam.

kusursuzluğuna inanmakta zorlanıyorum. zihnimin sinsi bir oyunu olduğuna inanmaya başlayacağım sonunda çünkü seni, hiçbir şekilde ifade edemiyorum. bir model gibi, oyuncak bebek gibi veya tanrı gibi... hiçbiri senin için uygun seviyede değil bile. sen, sen çok farklı bir seviyesin. eşsizsin... delirmeme de neden oluyorsun. kendi halime gülmeye başladım. ikimizde bize neler olduğunu çözemeyeceğiz ancak eğer bir şeyler söylemeye çalışırsak, adlandırmak istersek,

biz sadece aşık olduk diyebiliriz belki de.

je laisse de longs baisers dans tes cheveux,

kim seungmin.

flaner • hyunminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin