- 10 -

968 117 52
                                    

(Yazarın anlatımı)

Saat akşam sekize geliyordu. Chan, Changbin ve Felix hâlâ eve gelmemişti. Ofladı Minho, sıkılmıştı iyice. Son üç gündür çok gülüyordu arkadaşlarının yanında. Çünkü kendine en az elli defa hatırlattığı bir şey vardı: Aptalca bir nedenden dolayı arkadaşlarının yazını mahvetmeyecekti. Evet, belki o kadar da aptalca değildi. Çünkü hayatında ilk defa aşık olduğunu hissediyordu,
iliklerine kadar. Ama o da biliyordu Jisungla sevgili olmasının ne kadar olanaksız olduğunu.

Birkaç saat önce Jisung'a yazdığı bütün şeyler yalandı zaten, aşkı sahte değildi. "öylesine" bir şey hiç değildi. Ne kadar gülmeye çalışsa da içten içe bitiriyordu kendini, yıpranmıştı. Oysa sadece bir haftadır oluyordu bunlar. Bir ay değil, bir yıl değil, sadece bir hafta. Bir haftada yaşadığı psikolojik çöküş ona birsürü şey öğretmişti aslında. Demek ki insan asla yaşanmayan ve yaşanmayacak bir şeyin hayaliyle de yıpratabiliyordu kendini.

Aptal gibi odasının tavanını izliyordu ve bunu yaptıkça daha çok düşünüyordu, düşündükçe de yoruluyordu işte. Bu yüzden kalktı yerinden ve dolabına yöneldi. gözüne ilk çarpan kıyafetlerini üstüne geçirdi ve çıktı evden. Gidiyordu, nereye o da bilmiyordu tabi. Tek istediği hazır arkadaşları yokken kafasını dağıtmaktı.

____________________

(Jisung'un anlatımı)

Yaklaşık on metre ileride gördüğüm barla birlikte adımlarımı hızlandırdım. Sadece bir günlüğüne arkadaşlarım ve sevgilim olmadan içsem güzel olabilirdi. Dağıtmak istiyordum kafamı, ben zaten yeterince dağılmıştım şu son üç günde. Kafamda binlerce farklı düşünce vardı. Sürekli kendimi suçlayıp duruyordum, Minho için üzgün hissediyor ve kendimi daha çok suçluyordum.

Minho beni sevmediğini söylese de tek sorun bu değildi. Aklıma Minho'ya sırf Minju'yu kıskandığım için söylediğim sözler geldikçe kendime sinirleniyordum. Tamam, kız arkadaşıma çok değer veriyor olabilirdim ve evet onu kıskanmıştım da ama yine de kıskançlığımın beni kırıcı biri olmaya itmesine izin vermem benim hatamdı. Hatamın farkına varmam çok uzun sürmemişti belki ama olan olmuştu zaten, yeterince kalbini kırmıştım Minho'nun.

Bar taburelerinden birine oturdum. Fazla ışıklı veya sesli bir bar olmaması mutlu etmişti beni çünkü kafamın bunu kaldıracağını hiç düşünmüyordum.

Gözümü ilk defa geldiğim barda gezdirdim bir süre ve bana en uzak olan bar taburesinde oturan Minho'yu gördüm. Baygın bakışlarını etrafta gezdiriyordu ve yanakları kıpkırmızıydı. Sanırım çok fazla içmişti. İşte o zaman emin olmuştum, hasta falan değildi ve benden kaçıyordu.

Yanına gitmek çok istedim o an, daha fazla içmesini engellemek istedim. Yanında olmak ve ilk defa onu mutlu edecek bir şey yapmak istedim ama yapamadım. Durdum öylece ve durmadan içmesini izledim. Dakika başı barmeni çağırıyor ve bir shot daha istiyordu. Ara sıra barmene bir şeyler anlatıyor ve kendi kendine gülüyordu, barmenin dinlemediğinin farkındaydım.

Onun bu şirin hallerini izlerken güldüğümün farkında bile değildim. Ben Minho'yu yüzümdeki sırıtmayla izlerken bir anda kafasını çevirdi ve göz göze geldik. Yüzündeki şirin gülümseme yok oldu bir anda ve bana kaşlarını çatarak bakmaya başladı. Sinirli gözüktüğünü sanıyor olabilirdi ama şirindi hâlâ. ben de buna gülüyordum, hâlâ.

Göz devirdi ve bir shot daha attı. Artık yanına gidip onu durdurmam gerekiyordu sanırım. Bütün cesaretimi topladım ve hemen solundaki tabureye oturdum. geldiğimi görmemişti hâlâ ve kendi kendine konuşup gülmeye devam ediyordu.

"Ne yani, çok yakın bir arkadaşımın sevgilisine aşık olamaz mıyım? O da çok yakışıklı olmasaymış, benim yapabilecek bir şeyim yok. Sonuç olarak beni sevmiyor değil mi?Endişelenmeme gerek yok!"

love the summertime // minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin