9

1.5K 220 56
                                    

Yorgunlukla gözlerini kapatıp dışarıdan gelen yağmurun sesini dinlemeye başladı. Yağmurlu havaları sevse de ona hüzünü derinden hissettirdikleri için tek başına yağmura yakalanmayı sevmiyordu. Aniden bastırdığı için dışarıdan gelen kalabalığın ve koşuşturmanın sesini duyabiliyordu. Derin bir nefes alıp verdi ve gözlerini açıp ışığa alışmayı bekledi. Ardından masasının kenarında duran fotoğrafa bakıp gülümsedi. Sua'yla gittiği lunaparkta çekindiği bir fotoğrafları vardı ve ne zaman baksa onu gülümsetiyordu. Gülümsemekten dudaklarının kenarı acırken kapının açılma sesini duydu ve yerinden kalkıp odasından çıktı.

"Erkenciyim biraz." Yeonjun ıslak saçlarından boynuna damlalar düşerken gülümseyerek konuştu. "Hoşgeldin." Soobin uzanıp Yeonjun'un montunu çıkarmasına yardım etti ve elinden alıp askılığa astı. "Nereden geldin de bu kadar ıslandın?" diye sordu merakla. "Evden geliyorum. Kardeşim de birazdan burada olur." kafasını salladı. "Sıcak bir şeyler içmek ister misin? Ya da havlu?"
"Dövmecide havlunun ne işi olduğunu sorsam fazla mı cahil gözükürüm?" Soobin aldığı soruyla güldüğünde Yeonjun da onunla beraber güldü.

"Yedi yaşında haylaz bir kızın varsa dükkanda aklına bile gelmeyecek şeyleri bulundurman gerekebiliyor."

Soobin'in arkasından dolanıp rastgele bir odaya girişini ve elinde havluyla geri çıkışını izledi. Üzerinde siyah bir gömlek ve dümdüz siyah bir pantolon vardı ancak bu haliyle bile nefes kesici görünüyordu. Bunun hiç adil olmadığını düşündü. "Teşekkür ederim." uzatılan havluyu gülümseyerek aldı ve saçlarını karıştırmaya başladı. "Diğerleri yok sanırım." dedi saçlarını iyice karıştırırken. "İşleri erken bitti."
"Tavşan kız da mı yok?"

Soobin gülerek kafasını iki yana salladı. "Onu bizimkilerle beraber gönderdim. İş çıkışı alacağım."
"Tüh arkadaşsız kaldım o zaman." Soobin gülerken, Yeonjun ayakta yorulduğunu hissettiği için kendini hemen yanlarında kalan müşteri koltuğuna bıraktı. Bu koltuğa aşinaydı. Bu sırada Soobin kahve yapacağını söyleyip yanından ayrıldı ve birkaç dakika boyunca sessizce etrafını izledi. Dövmecinin içi gerçekten güzeldi. Yani en azından kendi zevkine hitap eden bir yerdi. Çalışan tek kişi Soobin olmadığından büyük bir yerdi ve odalara ayrılıyordu. İç dekorasyonu insana kendini rahat hissettiriyordu ve her nasılsa güvenilir bir yerde olduklarını düşündürtüyordu. Bunu nasıl başardıkları hakkında hiçbir fikri yoktu.

Duvar kağıtları güzeldi ve bazı yerlerde plaklar asılıydı. Neon tabelalar vardı ancak yanmıyorlardı. Işıklar mekanı soğuk göstermiyor, aksine sıcak bir hava katıyordu. Oturduğu yerde arkasına yaslandı ve bacaklarını uzattı. Islak ıslak oturmaktan hiç hoşlanmıyor olsa da elinden gelen bir şey olmadığından kaderine şimdilik boyun eğmek zorunda kaldı. Bu koltukta oturmak insanın uykusunu getiriyordu. Ayrıca sıcaklık yüzünden mayışmıştı. Uyuklamamak için aklını meşgul etmeye çalıştı. Buraya ilk geldiği zamanı düşünmeye karar verdi.

Hayatının en kötü zamanı olduğunu düşündüğü, hayır bizzat emin olduğu bir zamandı. Yine şimdi olduğu gibi yağmur yağıyordu ve evden apar topar çıktığı için yağmuru fark etmemiş, direkt tişörtüyle çıkıp gelmişti. Evinden çıkarken aklında dövme yaptırmak gibi bir düşüncesi yoktu. Sadece bir anlığına canının acısını fiziksel acıya çevirmeyi istemiş, bunu kendisi yapamayacağı için bir başkasının yapmasını isteyip kendini birden Soobin'in yanında bulmuştu. O an nasıl gözüktüğü hakkında bir fikri yoktu ancak Soobin'in endişeyle karışık sersemlemiş bakışlarını hatırlayınca nasıl göründüğünü tahmin etmekte zorlanmıyordu.

O zaman da geceye yakın saatlerdelerdi ve Soobin yine yalnızdı. Dövmesi için kendini koltuğa bıraktığında aklında hiçbir şey yoktu. Seçtiği şeyi bile düzgün düşünerek seçmemişti ki Soobin ona birkaç kez emin olup olmadığını sorsa da Yeonjun her seferinde onu geçiştirip yapmasını söylemişti. Gülümsedi. Soobin'in şapşal suratını hala dün gibi hatırlıyordu. O sırada dövmesi yapılırken Soobin'i izlemişti. Canının yanıp yanmadığını hatırlamıyordu. Hatırladığı tek şey Soobin'in üzgün yüzüydü. Dışarıya karşı gülümsüyor olmasına rağmen içeride bir yerlerde bir şeylere üzgün olduğunu anlamıştı.

Nedenini şimdi bile merak ederken, Soobin elinde dumanı tüten iki büyük bardakla yanına geldi ve mor olanı Yeonjun'a uzattı. "Kafe sahibine kahve yapmak biraz stresliydi ama tadının güzel olduğunu düşünüyorum." Güldü ve bardağa doğru üfledi. "Sen yaptıysan güzeldir."
"Dövmeyi yaptıracak kişi kardeşin yani?" iki eliyle kupasını sıkıca tutup kahvesinden bir yudum alırken sordu sorusunu. Yeonjun kafasını salladı ve o da kahvesinden bir yudum aldı.

"Kız kardeşim." duvardaki saate bakıp bakışlarını hemen ardından mahçubiyetle Soobin'e çevirdi. "Geç kalma konusunda üstün bir yeteneği var." Soobin güldü. Gülünce beliren gamzeleri Yeonjun için dünyadaki en şirin şeydi. "Sorun değil."
"Senin var mı kardeşin falan?" fırsat bu fırsat diyerek aklında olan her şeyi sormaya karar verdi. Her şeyi olmasa da en azından bir kısmını.

"Var ama görüşmüyoruz." kahvesinden bir yudum daha aldı. "Neden? Özel değilse tabii, böyle pat diye sordum ama."
"Ailemle genel olarak görüşmüyorum. Öyle büyük bir nedeni de yok aslında. Sevilmeyen çocuk ve kopan bağlar işte."

Dudaklarını sarkıttı. Bunu hiç sormamış olmayı diledi içten içe. "Üzgünüm." dedi pişmanlıkla. Soobin yine gülümsedi ancak bu kez gülümsemesi Yeonjun'u rahatlatmaya çalışır gibiydi. "Sorun yok."
"Kaç yaşındasın?"
"27"

Yeonjun'un gözleri büyüyünce güldü. "Neye şaşırdın?"
"Benden büyük çıktın."
"Sahi mi? Sen kaç yaşındasın?"
"25"

Gülümsemesi yerini korudu. Tavşan.

"Sana hyung falan dememi ister miydin?" Yeonjun da gülmeye başladığında bardağı devrilmemesi için sıkıca tuttu. "Ne istersen onu diyebilirsin."
"Kocam diyorum o zaman?"

Soobin'in gözleri büyüdüğünde Yeonjun kahkaha attı. "Şakaydı."

Hala gülerken kahvesinden bir yudum daha aldı ve aralarında oluşan birkaç saniyelik sessizlikte kahvesinden tüten dumanları izledi. Zihninde binbir çeşit şey dönüyordu. İleri mi gidiyordu? Yoksa fazla mı gerideydi? Fazla mı yılışıktı? Aptal gibi mi davranıyordu? İtici mi görünüyordu? Soobin ne düşünüyordu?

Gerginlikte yutkunduğu sırada sessizlik Soobin tarafından yok edildi. "Parkta gördüğüm küçük çocuk kardeşin miydi?" bakışları bardağından ayrılıp direkt onu buldu. "Hayır yeğenim."
"Dövme yaptırmaya gelecek olan kişinin oğlu mu?"

Başını iki yana salladı. "Hayır. Biz üç kardeşiz ve o ablamın oğlu. Ben ortancayım ve dövme yaptıracak olan da en küçüğümüz." Soobin anladığını belirten mırıltılar çıkardı. "Ailenle aran iyi mi peki?" Laf olsun diye mi soruyordu yoksa kendisi hakkında bilgi edinmek mi istiyordu bilmiyordu ancak Yeonjun kalbinin hızlanmasına engel olamıyordu.

"İyiyiz."
"Dövmen iyi durumda değil mi?" başını salladı. Ne zaman kurumaya başladığını bilmediği nemli kazağını yukarı kıvırdı ve dövmesini Soobin'e gösterdi. Ufacık bir ayıcık dövmesiydi ve her gördüğünde gülüyordu. Soobin de güldü. "Harfi kapatabildiğimize sevindim." Yeonjun'un gülümsemesi kaybolunca yanlış bir şey söylediğini düşünerek "Özür dilerim." dedi.
"Hayır hayır sorun yok. Ben de sevindim o harften kurtulduğuma."

Bahsettiği harf yirmi yaşında yaptırdığı ilk dövmesiydi. Hayatını, tüm kalbini ve sevgisini adadığı, evlenmeyi düşündüğü ve tüm bunların sonucunda üç kez aldatıldığını öğrendiği eski sevgilisinin baş harfiydi. Çok küçük bir dövme olduğundan üstünü kapatmak hiç zor olmamıştı. Yine de küçüklüğüne zıt olarak hayatında kocaman bir yara açmıştı o harf.

Gözleri birbiriyle buluştuğunda kalbi hızlanırken Soobin'in meraklı bakışları altında ezildiğini hissetti. Soobin'in bunları laf olsun diye sormadığını o an fark etti. Tüm dikkatiyle her cevabını ilgiyle dinliyordu. İçi sıcacık olurken gülümsedi ve tam o sırada dövmecinin kapısı açılırken içeri giren uzun saçlı kız öfkeyle şemsiyesini yere vurdu.

"Fönüm bozuldu!"

clementine • yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin