"Dikkatli oynayın!" Araba durur durmaz aceleyle inip biraz ilerilerindeki parka koşmaya başlayan ikiliye seslendi ve umursanmadığını fark edip gülümserken kapıları kilitledi. Anahtarı cebine tıkıştırırken Yeonjun durmuş onu izliyordu. "Toplantı sandığın gibi kötü geçmedi gördün mü?" Soobin tebessüm etti. Okula girer girmez gerilse de Yeonjun her dakika yanında olup sakinleşmesi için sırtını sıvazladığından rahatlamış ve gerginliği gitmişti. Ayrıca beklediği şeyleri duymadığı için de mutluydu. "Teşekkür ederim." dedi Yeonjun'un yanına geçip birlikte yürümeye başladıklarında. "Çok fazla teşekkür ediyorsun." Yeonjun azarlar gibi konuşsa da güldüğü için Soobin de güldü. "Çok fazla teşekkür etmelik şey yapıyorsun."
"Bu kez ne yaptım da teşekkür ediyorsun peki?"Sua ve Jihoon'a kısacık bir bakış atıp gözlerini yeniden yanında yürüyen çocuğa çevirdi. Sarı saçları dipleri geldiğinden siyaha dönmeye başlıyordu ancak bu bile onda hoş duruyordu. Gözlemlerine göre Yeonjun takı seviyordu. Ne zaman yan yana gelseler bir sürü kolye, küpe ve yüzük kullanıyordu ve bulduğu ilk fırsatta takıların ona çok yakıştığını söylemeyi unutmamak için aklına kazıdı.
"Yanımdan ayrılmadın." Yeonjun da ona baktığında bir saniyeliğine tuhaf hissetti. "Teşekkür yerine bir çikolata alırsın hallederiz." güldü. Yeonjun ne yapıp edip onu güldürebilmeyi başarıyordu. Gözleri Sua'ya kaydığında gülümsedi. "Sen çok iyi bir babasın." dedi bir anda. "Öyle miyim?" Soobin'in bu konuda endişeleri olduğunu fark etmemek için aptal olmak gerekirdi ancak içini rahatlatmak için söylememişti. Söylemişti çünkü bunun böyle olduğunu görebiliyordu. Yalan değildi. "Öyle."
"Te-"
"Dur artık."Gülerken Soobin'in koluna vurdu ve onu da güldürürken cümlesini yarıda kesmesini sağladı.
Parka girdiklerinde Sua ve Jihoon oradan oraya koşturuyor ve gülüşüyorlardı. Soobin iki adım uzaklıktaki banka yönelirken Yeonjun yanından ayrılıp çocukların yanına ilerlemeye başladı. "Nereye?" dönüp Soobin'e baktı ve "Ben de oynayacağım." dedikten sonra çocukların arasına daldı. Soobin gülerek onu izlerken banka oturdu ve oturur oturmaz çalan telefonuyla elini cebine atıp ekranda yazan isime baktı.
"Efendim?"
"Nasıl geçti toplantı?"Arkadan gelen gürültüleri duyabiliyordu. Yüzünü buruşturdu. "İyi geçti de neredesin sen? Ne o sesler?" arkadan gelen kahkaha seslerini dinledi. "Gerizekalı Taehyun güç gösterisi yapacağım diye duvarı kırdı amına koyayım. Onu yaptırıyoruz." Gözleri büyürken kahkaha atmaya başladı. "Duvarı nasıl kırmış olabilir?" Beomgyu'nun homurtularını gülerek dinledi. Normalde olsa dükkanının tavanını kırdıkları için gidip bir de onların bir yerlerini kırabilirdi ancak şimdi gülmekten başka bir şey yapamıyordu.
"Ayı işte." arkadan Jungsu'nun kahkahası duyuldu. "Hepiniz orada mısınız?"
"Evet, siz neredesiniz?"Önce çocuklara, ardından kahkahalar eşliğinde onlardan kaçan Yeonjun'a baktı. "Parktayız."
"Kalabalık mı? Çok fazla ses var."Güldü. Ardından cevap vereceği esnada Yeonjun'un düşmesiyle ayaklandı. "Bir şey oldu mu Yeonjun?" Yeonjun gülerek elini reddetmek adına salladığında, nefes vererek banka geri oturdu. "Yeonjun mu?" Beomgyu'nun sesindeki imayı saniyesinde fark edebilmişti. "Park date'i falan mı yapıyorsunuz?" Konuşma boyunca sessiz olan Taehyun bir anda telefonu eline aldığında Soobin gözlerini devirdi. "Seninle de mezarlık date'i yaparız olur mu Taehyun?" Jungsu'nun kahkahası yeniden duyuldu ve telefondan gelen hışırtı Soobin'in yüzünü buruşturdu. "Ne yapıyorsunuz?"
"Telefonu geri aldım da ondan oldu. Ee Yeonjun'a ne oldu da panikledin sen?"Gözleri ister istemez yeniden Yeonjun'u buldu. "Düştü."
"Paniklediğini reddetmedi." Jungsu gülerek konuştu.
"Eğlenceniz bittiyse kapatıyorum."
"Kızdı yine."
"Gelince konuşuruz kapattım hadi öptüm."