"Çok beklettik mi?" Yeonjun gülerek kafasını iki yana salladı ve yeğenini arka koltuğa -Sua'nın yanına- oturttuktan sonra dikiz aynasından onu izleyen Soobin'e baktı. "Hiç de beklemedik." Soobin güldü. "Sevindim o zaman." Yeonjun arkaya yerleşecek gibi olurken Soobin arkasına dönüp gülerek baktı. "Ne oldu?" dedi Soobin'in gülümsemesini içinden hayranlıkla izlerken. "Neden öne oturmuyorsun?"
"Ay ne bileyim belki rahatsız ederim diye." Soobin bir kez daha güldü. "Gel hadi." eliyle yanındaki koltuğa vurup gelmesini işaret ettiğinde Yeonjun gülümseyerek yerinden kalktı ve kapıyı kapatıp öne oturdu."Nasılsın Jihoon?" araba hareket etmeye başlarken Soobin aynadan somurtarak etrafını izleyen çocuğa seslendi. Ses tonu öyle yumuşak ve naifti ki Yeonjun parıldayan gözlerle Soobin'e baktı. "İyiyim hyung." saniyeler öncesine kadar somurtan çocuk Soobin'i duyar duymaz gülümsemeye başlayınca Yeonjun buna hak verdi. Soobin gerçekten insanları zahmetsiz bir şekilde kolayca gülümsetebiliyordu. "Sen nasılsın peki kızım?" Sua göğsünde birleştirdiği kolları ve çatık kaşlarıyla önce Jihoon'a ardından babasına baktı. "Jihoon olmasa daha iyi olabilirdim." dedi ters ters. Yeonjun kahkaha attı. "Çocuk dramasına bayılıyorum." dedi sadece Soobin'in duyabileceği bir şekilde. Soobin de güldü. "Lütfen arkadaşına karşı nazik ol olur mu?" Sua istemeye istemeye kafasını salladı ve camdan dışarıyı izlemeye başladı.
Soobin Yeonjun'un dünyada gördüğü en nazik insanlardan biriydi. Kızına bile nazikliğini aşılıyordu ve Yeonjun daha şimdiden Sua'nın büyüdüğünde ne kadar mükemmel biri olacağını görebiliyordu. "Müzik açmak ister misin?" Yanındaki aynadan yolu kontrol ederken Yeonjun'a sorduğu soruyla Yeonjun bakışlarını yoldan çekip ona çevirdi. "Muhabbet etmeyi tercih ederim." dedi gülümseyerek. Yalandı. Müziksiz yolculuk yapmaktan nefret ederdi ancak Soobin'leyken müzik yerine onu dinlemek istediğini fark etti.
"İlk kez mi veli toplantısına gidiyorsun?" diye sordu Soobin. "Bir iki kere daha gitmiştim. Sen?"
"İlk kez gidiyorum." konuşurken bu konuda gergin olduğu sesine de yansımıştı. "Gergin misin sen?" dedi yüzünü Soobin'e yaklaştırıp hayretle bakarken. "Biraz."
"Neden?"
"Çünkü ilk kez gidiyorum." Yeonjun bir anlığına durdu ve aldığı cevabın ne kadar mantıklı olduğunu fark edip güldü. "Üstesinden geleceğini biliyorum." dedi rahatlatmak için. Öylesine söylediği bir şey de değildi bu. Gerçekten söylerken inandığı bir şeydi. Soobin'in bakışları kendisini bulduğunda yutkundu. Bakışları her zamanki bakışların daha farklıydı. Daha duygu dolu bakıyordu. Ayrıca daha mutlu görünerek gülümsüyordu."Teşekkür ederim." gamzeleri göz önüne çıktı. "Gamzelerinin çok tatlı olduğunu daha önce söyleyen olmuş muydu?" gülümsemesi büyüdü. Soobin aynadan arkayı kontrol etti. Sua ve Jihoon bir şeyler konuşuyor ve gülüşüyorlardı. Kafasıyla Yeonjun'a arkayı işaret etti. "Şimdilik iyi anlaşıyor gibiler."
"Jihoon biraz zor alışan biridir ama alışmış sanırım. Gerçekten iyi gibiler." diye yanıtladı Yeonjun.
"Sen nasıl birisindir peki?"Soobin'in yolu kontrol etmesinden fırsat bularak yüzünü izledi. Ardından direksiyonu sıktığı için beyazlaşmış eklemlerini ve ellerini izledi. Yutkundu. "Ben mi?" Soobin kafasını salladı. "Bilmem."
"Nasıl bilmem?" yeniden gözleri buluştu. "Kendim hakkında pek bir şey bilmiyorum." kendisi hakkında bir şeyler bilmiyorken Soobin hakkında tonlarca şey sayabilecek oluşunun farkındalığı çöktüğünde gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Bitmişim diye geçirdi içinden."En sevdiğin renk ne?" gözlerini ellerinden çekmeye çalıştı. "Mor."
"En sevdiğin yemek ne?"
"Sen."Anlık boşluğuna geldiği için söylediği şeyi birkaç saniye sonra fark etti ve korkarak Soobin'e baktı. Onu gülerken görmeyi beklemiyordu bu yüzden şaşırdı ancak bir şey söylemedi. "Her şeyi severim."
"Anladım."
"Baba daha gelmedik mi?"Sua arkadan seslenirken, Soobin'in başını çevirişini ve boynundaki damarların belirginleşmesini izledi. "Dur artık." diye fısıldadı kendi kendine. "Az kaldı kızım." sonra önünde döndü ve bir anda çalmaya başlayan telefonuyla gözünü ekrana çevirdi. Onunla beraber Yeonjun da telefonuna baktı. "Annen görüntülü arıyor." Yeonjun'un yüzü düştü. Telefonu cevaplayıp Sua'ya verdi.
"Baban nerede?" telefon açılır açılmaz sorduğu soru bu olduğundan Yeonjun keyfinin kaçtığını hissetti ve camdan dışarıyı izlemeye başladı. Bu sırada Soobin'in ona baktığından habersizdi.
"Araba sürüyor." karşı taraftan gelen mırıldanmaları dinledi Yeonjun. "Yanındaki kim senin?" Sua Jihoon'a baktı ve yeniden annesine döndü. "Arkadaşım."
"Babana verebilir misin telefonu kızım?" Sua kafasını sallayıp telefonu Soobin'e uzatınca Soobin telefonu aldı ve tam düşecekken Yeonjun tuttu. "Sen konuş ben tutabilirim istersen."
"Teşekkür ederim.""Soobin geç mi kaldım toplantıya?" Minjee çatık kaşlarıyla konuştuğunda Yeonjun gözlerini devirdi. "Bir iki dakika geç kaldık sadece."
"Kırk yılın başı sana güvenip bir şey istedim."
"Minjee çocuklar var ben seni sonra arasam olur mu?" yüzünü normal tutmaya çalışsa da Yeonjun Soobin'in moralinin bozulduğunu anlayabiliyordu. "Yanındaki kim?"Yeonjun merakla konuşan kadının her zaman bu kadar meraklı biri olup olmadığını merak etti. Bu sırada Soobin'le göz göze geldi. "Arkadaşım." Soobin'in de bu konuşmadan zevk almadığı belliydi. Sıkıntıyla nefes veriyor ve gergince yolu izliyordu. "Lütfen daha fazla geç kalma, kapatıyorum." telefon aniden kapandığında Yeonjun şaşkınlıkla telefona baktı. "Hep böyle midir?" dedi merakına engel olamazken. "Sen onun kusuruna bakma."
"Benim yüzümden azarlandın."Morali bozulmuştu. Soobin çatık kaşlarla Yeonjun'a baktı. "Seninle ne alakası var?"
"Beni almaya gelmesen geç kalmazdın."
"Yine olsa yine seni alırdım, böyle düşünme." buna sevinmenin ne kadar mantıklı olduğunu bilmiyordu ancak kalbi hızlanmaya başladı. Gülümsediğinde Soobin de gülümsedi ve önüne döndükten sonra konuştu, "Geldik."