"olum tamam iyi çocuk da sıkmıyor mu ya?" hinata duyduğu soruyla tanaka'ya dönüp kaşlarını çattı. "ne alaka amın evladı? niye sıksın?" dedi ses tonunu yükselttiğini fark etmeden. "tamam lan ne kızıyorsun, öylesine dedim. sıkıcı birine benziyor ne bileyim aq."
"yok be, iyi çocuk bence." dedi noya araya girerek. "değil demedim ki zaten abi. sıkıyor sadece muhabbeti." diye savunmaya geçti tanaka. konu ne zaman kageyama'ya gelmişti, neden gelmişti hatırlamıyordu hinata. tek bildiği arkadaşlarının onun hakkında böyle konuşmasının onu rahatsız ettiğiydi.
"adam akıllı muhabbet etmeyi denedin mi ki hiç amına koyayım? ödev sormak dışında yani?" dedi hinata. içinde bir öfke birikmeye başlamıştı. nedenini ve kaynağını bilmediği bu öfke hinata'yı korkuttu.
tanaka hinata'nın sorusuna sessiz kaldı. çünkü gerçekten de öyleydi, pek konuşmamıştı kageyama'yla. ama uzaktan sıkıcı görünüyordu. gülümsemezdi. spor yapmazdı. zorunda olmadıkça kimseyle konuşmazdı. sıkıcı biri gibi görünüyordu yani kısaca.
"susarsın böyle işte yarram." hinata kafasını oyun oynadığı telefonundan kaldırmayarak devam etti, "arkadaşım o benim. gayet de komik eleman ayrıca, çok konuşma."
"tanıştırsana la bi ara." noya'nın dediği hinata'nın onlara bakmasını sağlayan cümle oldu. "ağzınız diliniz yok mu amına koyayım? gidin konuşun."
"olum sen niye bu kadar agresifsin bugün? bi mesele mi var hayırdır?" dedi kuroo. hinata gerçekten de farklı davranıyordu, bir değişiklik vardı onda. "yoo. her zamanki gibiyim." hinata'nın soğukkanlılıkla, hiç tereddüt etmeden kurduğu bu cümle ortamı buz gibi etmişti. kimse üstüne bir laf etmedi.
o sırada, hinata ve arkadaşlarının oturduğu masanın tam arkasında başlayan kantin sırasında, kageyama sırasının gelmesini beklerken konuşulanlara ister istemez kulak misafiri olmuştu.
diğerlerinin dedikleri çok da üzmemişti onu, doğruyu söylüyorlardı sonuçta. ancak hinata'nın lafları, yüzünde fark etmediği bir tebessüm oluşturmuştu. ilk kez biri onu başkalarına karşı korumuştu. ilk kez biri ondan 'arkadaşım' diye bahsetmişti. ve kageyama, asla yapmadığı bir şey yapıp bir adım atmaya karar verdi ve yemeğini alıp hinata'yla arkadaşlarının oturduğu masaya gitti. her zaman yaptığı bir şeymiş gibi tepsiyi masaya koydu, gülümsedi oturan sınıf arkadaşlarına. "merhaba."
birkaç saniyelik bir sessizlik oldu, hinata kageyama'nın sesini duyduğunda şaşırıp bir anda kafasını kaldırdı. gülümsedi. sessiz ortam daha da garipleşecekti ki noya yanına oturan kageyama'nın omzuna kolunu attı. "kageyama, naber kanka? ne yiyoruz, oo patates kızartması mı?" derken kızartmalardan bir tanesini alıp ağzına attı. kageyama hafifçe güldü, "iyiyim, sizden naber?"
"iyi ya biz de, öyle aç aç oturuyoruz her zamanki gibi." dedi tanaka dudaklarını büzerek kuroo'ya bakarken. "tamam orospu çocuğu tamam, yine bendensiniz alıyorum yemeklerinizi. amına koduğumun açları." kuroo söylenerek ayağa kalktı ve sıraya girdi.
kageyama'nın kafasında küçük, gereksiz bir soru belirdi. soracaktı ama bu insanlarla hinata'yla olduğu kadar yakın değildi. sormalı mıyım, sormamalı mıyım ikileminde gidip gelirken oyununu kapatmış, parlayan gözleriyle kageyama'ya bakan hinata konuştu, "kuroo'da para bok olduğu için ondan bir şeyler dileniyoruz her gün. hem biz para harcamamış oluyoruz hem de kuroo'ya hesap girmiş oluyor yani."
kageyama garip hissetti, dudakları kıvrıldı, hatta dişlerini göstererek güldü. "komikmiş. söylesene bana da ayran alsın ya unutmuşum." hinata onun bu dediğine güldü ve elinde iki tepsiyle gelen kuroo'ya doğru bir ıslık çaldı. "garson, oradan bi ayran daha alıver."
kuroo tepsileri masaya bırakıp hinata'nın saçına elini soktu ve bir anda tutup çekti. "aH ANANI SİKEYİM ACIYOR, BIRAK LAN."
"garson senin babandır camış. 2 tane ayran niye içiyorsun bi tane neyine yetmiyor. davarsın olum sen." masadakiler kahkahalar atıp kantindeki diğer herkesin dikkatini en güzel şekilde çekerken noya, hinata'nın bu hâllerini videoya alıyordu. hinata bağırmaya ve kuroo'ya küfretmeye devam etti bir süre daha.
"yalvar bırakıcam." dedi kuroo sırıtarak. "siktir git pezeve-ANANI SİKEYİM TAMAM ÖZÜR DİLERİM NOLUR BIRAK ARTIK." kuroo aldığı cevaptan memnun bir sırıtışla hinata'nın saçlarını bırakıp yerine oturdu. hinata kafasını tutmuş ovalıyor, bi yandan da sızlanıyordu.
"siz nası arkadaşsınız ya? adam ağzıma sıçıyor siz gülüyosunuz. çekmesene lan sen de amına koduğum ya. kageyama sen de mi ya, sen de mi? ben senin için, senin ayranın için güzelim saçlarımdan çekiştirileyim sen bana gül. tamam öyle olsun ya." kageyama ise onun bu minik saçma tribine daha da fazla gülmeye başladı. hinata bir an için sustu, durdu ve kageyama'nın gülmesini izledi. sonra kendine geldi ve "şimdi gidiyorum ve ayranını alıyorum. bak, o kadar da vefalı bir dostum." deyip kalktı masadan. birkaç saniyeye ihtiyacı vardı. ve kendine gelmeye.
sıraya girerken aklında olan tek şey, kageyama'nın gülüşüydü. bu durum onu rahatsız etti biraz ama görmezden geldi içindeki o sinir bozucu hissi. olurdu öyle şeyler herhalde ya.
ayranı aldı, masaya döndü ve devam ettiler muhabbet etmeye. bütün öğle arasını o masada oturup konuşarak ve yemek yiyerek geçirdiler. hinata da içindeki o garip his hiç yokmuş gibi davrandı. çünkü o an, düşüncelerini ve hislerini önemsemeyecek kadar çok eğleniyordu.
mrb. full duzyazı yazdım la cok zor he. obur bolum texting yazayım barı
neyse by.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
deskmate 'kagehina'
Fanfictionshinata: sey kageyama kizmazsan bi sey dicem ama kizmican? senin edebiyat notlari vardi ya onlara benim kedim isemis