"Tüm muhteşem hikâyeler iki şekilde başlar. Ya bir insan bir yolculuğa çıkar ya da şehre bir yabancı gelir."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
🎼 Eda Baba - Sonbahar
⭐️
KIRIK DÜŞLER EZGİSİ, BAŞLANGIÇ.
Taksinin sağa kırmasıyla kulaklıklarımı çıkardım ve eylül ayına uygun ince ceketimin cebine sıkıştırdım. Kablolarını açmak bana sorun çıkaracaktı ama bu artık sonranın sorunuydu. Birkaç saat sonraki Gazel eminim ki bunun üzerinden gelebilirdi.
Tüm yolculuğum boyunca müzik dinliyor olmak, ister istemez başımın ağrımasına yol açmıştı. Bir uyku, bana çok iyi gelecekti, tabii önce uzadıkça uzayan yolculuğum bitmesi gerekiyordu.
Ben, Gazel Leyla Alkan. Ne zaman olduğunu bile hatırlamayacak kadar küçükken babamı, lisenin son yılında ise annemi kaybetmek benim tüm hayat hikayemi oluşturuyor. On sekiz yaşımdan beri, beraber büyüdüğüm annemin küçük kız kardeşiyle yaşıyordum, ancak bu, teyzemin bu yaz hayallerindeki iş teklifini almasıyla Amerika'ya taşınmaya karar vermesine kadar sürmüştü. Elçin, ki kendisini gitmesine ikna etmem oldukça güç olmuştu, sonunda gittiğinde; onu ikna ederken söylemiş bulunduğum gibi, ben de daha önce hiç görmediğim ama kan bağımın olduğu teyzemden sonraki tek akrabalarım olan amcam ve ailesinin bulunduğu şehirde üniversitenin kalan yıllarını bitirmek için buraya yola çıkmıştım.
Amcam ve yengem, annemin vefatıyla benimle sık sık iletişime geçmişlerdi. Elçin beni yalnız bırakmayacağını bilmeye duyduğu ihtiyaçla onları aradığında, bazı şeylerin benim kontrolümden kaydığını anlamıştım çünkü amcam ve yengem, hatta kuzenlerim de, onlarla yaşayacağım için beklemediğim ve şaşırmama sebep olacak bir heyecan seline kapılmışlardı.
Elçin Erdem, baş belasının tekiydi. Öylesine söylediğim bir cümleyle hayatımın seyrini değiştirecek kadar öyleydi. Onu çok seviyordum ama bu ona gıcık olmama engel değildi. Benim aksime o anneme çok benzerdi; yüzü, sesi, duruşu. Ben ise sanırım babama benziyordum. Annem ve teyzemin evhamlı hallerinde soğukkanlılıkla onları sakinleştiren ben olurdum. Ya da belki de arada beni bulan donukluğun sebebi genetiğimle bir ilgisi yoktu, doğrudan benimle ilgiliydi.
Annem, babamdan çok sık bahsederdi. Hatta Elçin de ona eşlik ederdi ama ben dinlemekten kaçınırdım. Hiç tanımadığım birisini özlemenin bana nasıl bir getirisi olacaktı ki? Babamla ilgili hayaller kurmak, bunun imkansızlığının yüzüme vurulmasından başka nasıl bir işleve sahip olabilirdi? Annemin ölmediği bir paralel evreni düşlemek, kalbimde bir yangın yaratmaktan başka bir işe yaramamıştı keza.
Acıdan kaçılmazdı fakat belki önüne geçilebilirdi.
Taksinin durmasıyla düşüncelerimden ayrılarak, tutarı ödedim ve taksiden indim. Aldığım derin bir nefesle, kısa süre içinde taksinin gözden kaybolmasını izledim. Elimde bizzat Elçin'in kendisine alırken bana da büyük bir hevesle aldığı pembe bavulumla sitenin önündeydim.
Sitenin güvenliği adımı öğrendiğinde girmeme izin vermiş, hatta yardım teklifinde de bulunmuştu. Bir bavulu taşımak hiç de zor değildi. Büyük olabilirdi ama tekerlekleri vardı ve bu yol da oldukça kusursuzdu. Yani başarabilirdim. Hayır cevabıma bir süre kararsız gözlerle baksa da engeli açtığı için kolaylıkla ilerlediğimde anlamış olmalıydı. Yavaş adımlarla yürüyor, bir taraftan da etrafı inceliyordum. Fark ettiğim ilk şey, burasının bir siteden daha çok küçük bir cenneti andırdığıydı. Amcam bu sitenin adını verirken fazla mütevazi olduğundan, sıradan apartmanların olduğu bir yerleşke canlanmıştı kafamda ama burada bir tane bile apartman yoktu. Hepsi müstakil evlerden oluşuyordu ve her bir müstakil evin kendine ait bir özerkliği vardı. Her bir tanesine, Elçin'le yaşadığımız daireden en az yirmi tane sığacağından emindim.
Lüks evlerden ve önlerinden geçerken fark ettiğim spor salonu, eczane, restoran gibi mekanlardan oluşan sitenin, kenarları yeşillere bürünmüş yolunda yürüyorken aynı zamanda kapı numaralarına da büyük bir dikkatle bakıyordum. 22 numara, aynı soyadını taşıdığım insanların yaşadığı evdi. 22 numara, en az iki yıl boyunca benim de yaşayacağım evdi.
Dikkatimin dağınık olmasından dolayı geldiğini göremediğim birisi bana çarptığında ben de dengemi kaybettim. Tam kaybettiğim dengemi bulmaya çalışırken bavuluma takılmam ise kalçamın üstüne düşmemi kaçınılmaz kılmıştı. Belki de güvenliğin yardım teklifini kabul etmeliydim?
Düştüğüm yerden, düşmeme sebep olan kişiye baktım. Girmem gereken evden çıkmıştı ancak daha önce hiç karşı karşıya gelmediğim kuzenlerimden birisi de değildi ama yine de bizim yaşlarımızdaydı. Ben yerde olduğum için boyu fazlaca uzun görünüyordu. Gerçekten, ben neden hâlâ yerdeydim?
Mirza olmadığından emin olabileceğim kadar onu incelediğimde, o da aynısını yapmıştı. Ne renk olduğunu anlamadığım gözleriyle gözlerimin içine bakmıştı. Kalkmak için sağ elimle yerden destek aldığımda elini uzattı. Kısa bir an gözlerimin önüne düşen eli algılayamasam da uzattığı elini tutarak beni kaldırmasına izin verdim.
Sıcak avuç içi tekrar ayaklarımın üzerinde durmamı sağladığında, boyunun uzunluğunun benim yerde olmamla bir ilgisi olmadığını anladım. Gözleri, hâlâ gözlerimdeydi. Oluşan sessizliği sonlandıracak bir şeyler demek için dudaklarımı araladığımda, mahcup bir gülümsemeyle "Kusura bakma," dedi.
Sesinin çok güzel bir tınısı vardı.
Hâlâ elimi kavrayan elinden parmaklarımı çekiştirdiğimde, yeni farkına varıyormuş gibi hızlıca elini çektiğinde "Ve bunun için de." diye mırıldanarak ekledi. Bir eli ensesini bulmuştu ve yüzündeki mahcup gülümseme biraz daha büyümüştü.
"Sorun değil." dedim, hafifçe gülümseyerek.
"İyi misin?" diye sorduğunda hafifçe kaşları çatılmıştı. "Seni görmedim."
"İyiyim." dedim. "Benim de dikkatim dağınıktı. 22 numaralı evi arıyordum."
"Tebrikler, buldun." diyerek eliyle biraz önce çıktığı evi işaret etti. Evet, 22 numaralı tabelayı görmüştüm.
"Neden oradaydın?" diye sordum merakla.
"Burada yaşıyorum?" dedi, sorarcasına. Eğer amcamlarla yaşayan başka birisi daha olsaydı bunu bana söylerlerdi, değil mi? Yani Mısra kesinlikle söylerdi.
"Emin misin?" diye sorduğumda, güldü.
"Yıllardır öyleydi..." Duraksamasıyla ona döndüğümde, bakışları boynumdan gözlerime uzandı. "Leyla."
Adımı söylemesine şaşkınlıkla bakakaldığımda, gözleriyle kolyemi işaret etti. Ah, tabii ya...
"Bir yanlışlık olmalı," diyerek telefonumdaki adresi açtım. "Ben yirmi... Ah!" Evet, bir yanlışlık olmuştu. Sayıyı yanlış hatırlıyordum. 22 değil, 23 numaralı evdi. "Adresi karıştırmışım."
"Burada yenisin..." dediğinde, son derece belli olan beyanını başımı sallayarak onayladım. Telefonu çaldığında, eline aldı. Bakışları tekrar beni bulduğunda "Gitmem gerek." dedi. Sessiz kaldığımda ise, "Görüşmek üzere." diye ekledi.
Yanımdan geçip gittiğinde onun hızlı adımlarının aksine ben yavaşça yere düşen bavulumu alarak 23 numaralı eve doğru ilerledim.Aklımda ise o vardı.
Kim olduğu hakkında hiçbir fikri olmadığı birisine neden Görüşmek üzere, derdi ki bir insan?