Bölüm~12

131 13 32
                                    

Hongbin, yaz güneşinin parlak ışığı altında başındaki beyaz şapkayı gözlerini gizleyebilecek seviyeye indirmiş ve başı öne eğik bir şekilde, gözlerini yerdeki yeşilin en canlı renkleriyle bu kasvetli ortama renk katan çimenlerden ayırmadan yürüyordu. Sık sık geldiği ve son zamanlarda yalnız gelmediği bu mezarlıkta her attığı adımda karma karışık düşünceler kafasının her bir köşesine iz bırakarak dolanıyorlardı. Hiçbirinden kurtulamıyor, hiçbirine cevap bulamıyordu. Attığı her adım onu karmaşıklığa sürüklüyordu. Tek tek tanımadığı mezarların yanından geçti ve iki genç kızın başında dikildiği mezara yaklaştı. Başını kaldırıp dudaklarını ve burnunun bir kısmını gizleyen maskenin ardından kısık bir sesle konuştu.

"Merhaba."

Ji Soo, Hongbin'e bakıp onu başıyla selamladı. Ha Na ise aynı Hongbin gibi sessizce "Merhaba." dedi.

Hongbin bakışlarını tam karşısında duran mezar taşına dikti ve çocukluk arkadaşının resmine baktı. Kalbindeki burukluğun yansıdığı sesi ile konuştu.

"Bir şey bulabildiniz mi?"

Ji Soo avucunun içinden o tanındık kağıt parçasını çıkarıp keyifsizce konuştu.

"Bu kağıt parçasından başka bir şey yok. O..." Duraksadı ve sinirle gözlerini sıkıca yumdu. Dilinin ucunda dışarıya çıkmak için direten küfürü geri çevirdi ve gözlerini açarak konuşmasına devam etti. "O adam, Mi Cha'nın babası olduğunu çok iyi saklıyor. Nedenini henüz bilmiyoruz. Bence sorun burada."

"Bence de. Bunu hala saklamasının mutlaka bir nedeni olmalı." Ha Na, Ji Soo'yu onayladı.

Hongbin gözlerini Ha Na'dan zorla da olsa ayırıp tekrar mezar taşına baktı. Kaşları çatıldı ve aklındaki soruyu yanındaki iki kıza yöneltti.

"Peki bunu nasıl öğrenmeyi planlıyorsunuz?"

"Direk yanına gidip sorsak olmaz mı?" Fark etmeden bir tık sesini yükseltmişti Ji Soo.

"Gidip sorduğumuzda hemen bize doğruları anlatır mı sanıyorsun? Bunca zamandır bizden baba-kız olduklarını bile sakladı o adam." Hissettiği çaresizlik sesine de yansımıştı Ha Na'nın.

Ji Soo umutla başını kaldırdı ve gözlerini Hongbin'e dikti. Üzerindeki gözleri sezince Hongbin de bakışlarını Ji Soo'ya yöneltti. Ha Na'nın bakışları ise ikisi arasında gidip geliyordu. Hongbin'in meraklı bakışlarıyla Ji Soo nihayet konuşmaya başladı.

"Sen! Sen onunla konuşabilirsin. Seni eskiden beri tanıyor ne de olsa."

...

"Bırakın beni!" Hongbin boğazını yırtarcasına bağırıyordu. Bakışlarını sağında ve solunda kollarına girerek onu odadan dışarıya sürükleyen güvenlikten alıp karşısında ona ifadesizce bakan Bay Kim'e yöneltti. Tüm nefreti ile bakarken bağırdı. "Bu iş burada bitmez! Eminim ki Mi Cha'nın ölümünden siz sorumlusunuz!"

Dışarıdaki çalışanlar merakla Hongbin'in bağırışını dinliyorlardı.

Bay Kim, odasına çağırdığı adama emirler yağdırıyordu.

"O çocuğu bir daha buralarda görmek istemiyorum. Şirketimden kimse ile iletişime geçmesini de istemiyorum. Anlaşıldı mı?"

"Evet efendim."

Bay Kim kaşlarını çattı bir süre ve konuşmaya başladı tekrardan. "Ayrıca şu FKS grubunun programlarını yoğunlaştırın. BTS ile provalarına uygun bir şekilde yapın bunu. İki grubun bu ortak çalışması önemli." Derin bir nefes aldı ve sert bir ses ile konuşmasına devam etti. "Programlarını öyle yoğun yapın ki başka bir şeyler ile uğraşamasınlar."

TogetherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin