Bölüm~10

238 16 33
                                    

Karışık bir ruh haliyle yazdım. SPEED ile ilgili karma karışık sorunlar var maalesef. Her neyse KakaoluEtipuf sözümün ilk aşamasını yerine getirdim işte. Ayrıca diğerleri için de üzgünüm iki hafta içinde geri kalanı da tamamlamaya çalışacağım. Cidden SPEED önem verdiğim bir grup biliyorsun bu yüzden keyfim yerinde değilken bölüm yazmakta zorlanıyorum. Üzgünüm...

Umarım beğenirsiniz bölümü. Keyifli okumalar~

Resim→Ha Na ve Ji Soo (Jiyeon ve Suzy) , Video→T-ARA - Cry Cry (Ballad Version)



Hiç kimse hayal kurarken gerçekleştiğinde onlara acı getirme ihtimalini düşünmez. Herkes hayallerinin gerçeğe dönüşmesiyle huzurlu bir hayat süreceklerini sanır. Hayallerimiz gerçekleştiğinde bize ne getirir bilemeyiz. Bu yüzden her şeye hazırlıklı olmak güçlü kalmamıza yardımcı olur.

Kızlar hayallerinin gerçekleşmesi ile büyük bir hüsrana uğradılar. Artık hayal kurmaktan korkar oldular. Ya tekrar kötü bir son bekliyorsa onları?.. Buna katlanabilecek takatlerinin kalmadığını hissediyorlar.

Hiçbir şey olmamış gibi davranmak ne kadar kolay olabilir ki? İşte şöhretin gerçek yüzü; acımasız gerçekler ve söylenen yalanlar. Hepsi bunlardan oluşuyor özetle.

İki genç kız bu ağır yükü birlikte taşımaya çalışıyorlardı. Başarabilecekler mi onlar da bilmiyorlardı. Fakat en azından bir amaçları, hayalleri ve dilekleri vardı. Bu karşılarındaki karanlık sırlardan örülmüş soğuk duvarı yıkmak. Bunun için yardıma ihtiyaçları vardı.

Kızlar yorulmak bilmeden bu iğrenç duvarı yıkmaya kararlıydılar. Çünkü eğer bu duvar yıkılmazsa kızlara vuran ışık her daim engellenmiş olacaktı. Gece ya da gündüz fark etmeden. Ne Güneş ne de Ay ve yıldızların ışığı aydınlatabilecekti onların dünyasını...

Güneşin ilk ışıkları odayı aydınlatmaya başlamıştı yavaşça. Gece lambasının aydınlatması ile elindeki notu defalarca okuyan Ha Na'nın gözleri şişmişti uykusuzluktan. Kaç gündür düzgün bir uyku çekemiyordu. Kucağında açık olan günlüğünün üzerine bıraktı elindeki solmuş kâğıt parçasını. Güneş ışığının zayıf ışığı ve gece lambasının ışığı sayesinde Ji Soo'nun yüzünü hemen hemen net bir şekilde görebiliyordu. Yüzündeki göz yaşları kurumakta olan Ji Soo'nun masum yüzüne baktı ve yine gözlerine dolan göz yaşlarına direnmedi. Şişmiş gözlerinden taşan gözyaşları yanaklarından çenesine oradan da açık duran günlüğe ulaşıyorlardı. Ha Na'nın yorgun bedeni göz kapaklarına kapanması için diretiyordu. Ha Na ise bedenine uydu ve kapandı göz kapakları. Konumunu dahi düzeltmeden, oturduğu yerde kafası yana düştü ve uykuya daldı.

...

Ağlayarak uyumanın getirdiği baş ağrısı ile açtı gözlerini sabaha Ji Soo. Ağrının verdiği etki ile kaşları çatılmıştı. Sersemce yatağında doğruldu ve gözlerini ovuşturdu. Uykunun sersemliğini üzerinden atmayı hedefleyerek sallana sallana yüzünü yıkayıp geldi odaya. Ha Na'nın yatağına baktığında, kucağında açık günlüğü ile oturur pozisyonda gece lambasını bile kapatmadan uyuya kaldığını gördü Ha Na'nın.

"Böyle boynun ağrıyacak."

Fısıltılarla kendince uyuyan Ha Na'ya söyleniyordu. Günlüğü kucağından aldığı gibi komodinin üzerine koydu kapatmadan. Sonra da Ha Na'yı dikkatlice yatağına yatırdı Ha Na'nın mırıltıları eşliğinde. Komodine bıraktığı günlüğe döndü. Eline alıp kapatmak üzereyken açık sayfaların üzerinde duran nota gözü takıldı. Notun üzerine bulaşan kurumuş kan lekelerini her gördüğünde yüreğinin acısı ben buradayım dercesine tüm vücuduna yayılıyordu. Buruşmuş kâğıdı eline aldı ve boş boş baktı nota. O kötü anın iğrenç anısına. Gözlerinin önüne Mi Cha'nın cansız bedeni geldiğinde notu günlüğün arasına tekrardan koydu. İstemsizce yazılara gözü kaymıştı. Hiç yapmadığı bir şey yaptı ve kısa yazıyı okudu.

Hiçbir şey olmamış gibi davranmak ne kadar kolay olabilir ki? İşte şöhretin gerçek yüzü; acımasız gerçekler ve söylenen yalanlar. Hepsi bunlardan oluşuyor özetle.

Bu üç cümlenin onların hayatına uyduğunu düşündü gerçekten. Başındaki ağrı kendini hatırlatmak için atağa geçtiğinde Ji Soo, günlüğü kapatarak komodinin üzerine koydu ve mutfağa doğru hızlı adımlar attı. Bir ağrı kesici hap buldu ve hızla içti.

... 

Vaktin öğlen ve mevsimin yaz olması Güneş’in tüm ihtişamıyla gökyüzünde kendini gösterip sıcaklığını yeryüzüne yaymasıyla bile anlaşılabilirdi. Etraf yaz mevsiminin keyfini çıkararak yeşilin göz alıcı tonlarını barındıran ağaçların dallarında dolaşan kuşlara ait güzel melodileri ile doluydu. Birçok hayvan da insanlar gibi bu güneşli günlerin tadını çıkarmak için dışarıdaydı. Gerek ağaçlarda gerek de yerde çimenlerin arasında yeşillere ayak uydurarak açmış rengârenk çiçeklerde yazın güzelliklerini ortaya koyuyorlardı.

Huzur verici havaya rağmen şirketteki hava çok kasvetliydi. En ihtişamlı odadan bağırma sesleri yükseliyordu.

“Onu öldüren sendin!”

Kidoh’nun yakasına yapıştığı adam, ne olduğunu şaşırmış bir şekilde bakıyordu gözlerinin içine. Aniden hızla odasına dalmış ve yakasına bağırarak yapışan bu gencin ne yaptığını idrak edemedi bir anda. Şoku atıp kendine geldiğinde yakasına yapışan genci itti ve odaya çalışanlar girdi. Her kafadan ayrı bir sesin çıkmasıyla odanın dört bir yanı uğultularla doldu. Adam bundan rahatsız olduğu için herkesi odasından kovdu ve Kidoh ile yalnız kaldı yine odada. Adam koltuğunda yerini aldı.

“Ne saçmalıyorsun sen?” Sesindeki kızgınlığı gizlemeden konuştu.

Kidoh ise karşısındaki adamın kim olduğunu umursamadan aylardır içinde dışarı çıkmak için onunla savaşan nefret ve kininin savaşı yenip dışarı çıkmasına izin verdi. Gözlerindeki ateş ile nefret ve kinini kusuyordu adeta karşısındaki saçlarının hemen hemen yarısı kırlaşmış adama.

“Onu sen öldürdün! Mi Cha’yı sen öldürdün!” Adamın önündeki masaya ellerini sertçe vurarak yerleştirdi ve gözleri ile adamın gözlerini delip geçen bakışlar yolladı.

Adam, Kidoh’nun aksine rahat görünüyordu fakat içten içe kendini yiyordu. Oyunculukta gayet iyiydi. Her zaman gerçek hislerini bastırıp aksini görünmeyi başarırdı. Konu ne olursa olsun. O hep insanlara nasıl görünmek isterse öyle görünürdü.

“Farkındaysan ben senin büyüğünüm. Büyüklerinle saygılı konuşmalısın.” Sesindeki küstahlık Kidoh’nun sinirden kendinden geçmesine sebep oluyordu.

“Zaten büyüğüm olduğunuz için size zarar vermiyorum. Senin gibi bir büyüğe ne kadar saygılı olunabilirse ben de o kadar saygılı olmaya çalışıyorum efendim merak etmeyin.” Elinden geldiğince sakin durmaya çalışıyordu. “Ayrıca konuyu de-“

“Kidoh!” Adam, Kidoh’nun sözünü kesiti ve konuşmaya başladı. “Çok işim var. Şu an sana ayıracak vaktim yok. Sonra konuşuruz. Şimdi gitsen iyi olur.”

“Hayır! Söyleyeceklerim daha bitmedi.” Karşısındaki adama mağlup düşmeyi istemiyordu, ısrar etti.

“Çık dışarı!” Bağırma sesi ile ona itaat etmesi gerektiğini anlamıştı. “Menajeri bana gönder.”

Kidoh başına bela aldığını düşündü. Kendisi yüzünden grubun zarar görmesinden endişeleniyordu.

“Peki, Bay Kim.” Başını salladı ve odadan çıktı.

Birkaç dakika sonra kapı tekrardan açıldığında Bay Kim, içeri giren siyah saçlı adamın ağzını açmasına fırsat vermeden konuşmaya başladı.

“Kidoh’nun elinden telefonunu alın ve her adımını takip edin. Her gün kimler ile görüştüğünün raporunu istiyorum. Ayrıca asla FKS grubu üyeleriyle irtibata geçmesini kesinlikle engelle.”

TogetherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin