Bölüm~13

116 12 31
                                    

Bu hikayeyi batırdığımı düşünüyorum. Özür dilerim. Bir sonraki bölüm final olacak ve fazla geciktirmemeye özen göstereceğim. En azından bir ay bekletmemeyi umuyorum.

Aklınıza gelen her türlü eleştiriyi yapabilirsiniz.

Resim→Ji Soo ve Ha Na (Suzy ve Jiyeon)

Video→BTOB(비투비) - 괜찮아요 (It's Okay) Dance Ver M/V

.

.

.

"Ji Soo! Dans provalarında önceden gayet iyiyken bugün nasıl bu kadar berbat olmayı başarabiliyorsun?" Koreograf resmen odada kükremişti. Odadaki tüm gözler Ji Soo'da kitlenmişti.

"Bugün iyi değilim, özür dilerim." Şakaklarına avuç içleri ile bastırırken huzursuzca konuşmuştu Ji Soo.

"Hasta değilsen eğer hiçbir bahane geçerli değil." Koreograf ateş saçan gözleriyle Ji Soo'ya bağırmaya devam ediyordu. Ji Soo üzgündü fakat aklını bir türlü toparlayamıyordu. 

"Haklısınız." Sesi oldukça kısık çıkmıştı.

Dans provalarına devam ederlerken Ji Soo odaklanmak için çok fazla çabalıyordu. Sabah okuduğu günlük sayfası anbean gözlerinin önünde durarak onun yaptığı işe olan dikkatini dağıtıyordu yine ve Ji Soo yanlış adım atarak koreografın ateş saçan gözleriyle ona dönmesine neden oldu. Ji Soo ise artık daha fazla dayanamayacağını hissetti ve koşar adımlarla pratik odasını terk etti.

Hızlı adımlarla koridorlarda bilinçsizce ilerliyordu. Öfkeliydi ve öfkesini atamadığı için sinirleri bozuluyordu. Bu yüzden göz yaşları gözlerine sığmıyordu ve taşmak üzereydi. Kendini rastgele girdiği bir pratik odasında buldu. Boş olduğu için şanslı olmalıydı. Birkaç adım ilerledikten sonra duvara var gücüyle elini vurdu ve sinirle bağırdı. Ardından kulaklarına gelen kapı açılma sesi ile arkasını döndü. Ha Na'yı görünce tüm hücreleri nefret ile doldu.

"Sorun ne Ji Soo?" Ha Na şefkat ve samimiyetle Ji Soo'nun gözlerine bakıyordu fakat karşılığında aldığı bakışlar hiçte öyle değildi.

"Nasıl bunu yapabildin? Mi Cha'ya ihanet ediyorsun. Senden iğreniyorum." Yüzünü buruşturup gözlerindeki hayal kırıklıklarıyla Ha Na'nın şaşkın suratına bakıyordu.

"Günlüğümü okudun." Ha Na mırıldanarak konuştu. "Sandığın gibi değil. Sadece... Biliyorsun işte, ilkti." Titreyen bacaklarının üzerinde güçlükle duruyordu. "Bunun için çok özel birilerini hayal ettiğimi de biliyorsun. Bu yüzden aklımdan çıkmıyor ve duygularımı karman çorman ediyor." Yalvarırcasına Ji Soo'nun gözlerinin içine baktı. "Ben özür dilerim, sandığın gibi bir şey olmayacak. Mi Cha'ya asla ihanet etmem." Gözyaşları, son zamanlarda sık sık ziyaret ettiği yanakları selamlayıp hızla son durakları olan çeneye doğru akmaya başladı.

"Cidden sana hemen güvenebileceğimi mi düşünüyorsun?! Bir özürle... Hayır, git buradan! Güvenimi kaybettin, tekrar kazanman çok zor." Ji Soo'nun gözlerinde biriken gözyaşları da sessizce yuvalarından çıkıp göç etmeye başlamışlardı.

Ha Na itiraz edip birbirlerini daha fazla yıpratmamak için Ji Soo'nun dediğini yaptı ve hâlâ açık olan kapıdan çıktı. Kapının önündeki silueti görmezden gelip hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. Kapının önündeki kişi içeriye girdi ürkek adımlarla. Yerde oturmuş başı önüne eğik ağlayan Ji Soo'yu gördüğünde bir müddet olduğu yerde kıpırdamadan durdu. Kendi içinde kararsızlığa düşmüştü fakat en sonunda bir karara varıp Ji Soo'nun yanına oturdu. Ji Soo, yanına gelen kişiyi umursamadan ağlamaya devam ediyordu ta ki başını tutup omzuna yaslayana kadar. Ji Soo, başını omuzdan ayırmadan omzun sahibine baktı ve dudaklarından şaşkınlıkla bir isim döküldü.

"Jimin!"

"Şşş! Sadece rahatla." Jimin, bir yandan Ji Soo'nun saçlarını okşarken bir yandan da yumuşak ve kısık bir sesle konuşmuştu.

...

"Ha Na!"

Güçsüz adımlarla prova odasına geri döndüğünde menajerlerinin sesiyle irkildi Ha Na.

"Ji Soo nerede?" 

Ha Na, sanki soru ona sorulmamış gibi eşyalarının yanına gidip onları toplamaya başladı.

"Daha bir sürü işiniz var. Radyo programının başlamasına iki saat var. Hemen yola çıkmamız lazım ama siz tembellik peşindesiniz." Menajer, telaş ve öfke ile hızlı bir şekilde kelimeleri sarf ederken Ha Na yüzündeki bariz bıkkınlık ifadesiyle işine devam ediyordu.

"Ben kime diyorum?!" Odada yankılanan bağırma sesiyle bir kez daha irkildi Ha Na ve öfkeyle menajere döndü.

"Yeter!" Kısa ve tiz bir şekilde bağırdı Ha Na, boğazında olan acıyı umursamadan. Kıpkırmızı olan gözlerini ona bağıran adama dikmişti. Korkunç görünüyordu.

"Ne?" Şaşkınlığını gizleyemeyen menajer zor da olsa kekelememeyi başarmıştı.

"Bıktım. Farkında değil misiniz? Bu bizi yoruyor. Günde kaç saat uyuduğumuzu biliyor musunuz? Dinlenmemize olanak sağlamadan köle gibi bir oraya bir buraya sürükleyip duruyorsunuz bizi. Özel hayatımızın kalmadığı gibi artık buna dayanacak gücümüz de kalmadı." Menajerin ve odada bulunan BTS grubu üyelerinin şaşkın bakışları altındaydı Ha Na. Eşyalarını toplamayı bitirdikten sonra sırt çantasının tek kolunu omzuna geçirdi. "Bugün kendi kendimize tatil veriyoruz." Ha Na kapıdan çıkana kadar şaşkın bakışlar onu takip etti.

...

"Sen bizi kovdurmaya mı çalışıyorsun?" Yurda girer girmez Ji Soo, Ha Na'ya bağırdı.

"Hayır, sağlığımızı kurtarıyorum." Ha Na yorgun hareketlerle salona doğru yürürken başını çevirip konuşmuştu. Salona girdikten sonra kendini koltuğa attı ve haz alıyormuş gibi gözlerini yavaşça kapattı.

"Hayatımı mahvetmekten başka işe yaramıyorsun." Ji Soo, ağır sözler ile kavga başlatmaya niyetli gibi konuşuyordu. Son aylarda sinirleri o kadar bozulmuştu ki artık dayanamıyordu ve her an kavgaya meyilli davranıyordu.

Ha Na kapalı gözlerini açtığında başında dikilen Ji Soo'yu gördü ve doğruldu. "Yine şu Hongbin meselesini açacaksan sus Ji Soo. Tartışmak değil dinlenmek istiyorum."

"Anlayamıyorum, nasıl böyle rahat olabiliyorsun? En azından vicdan azabı çekmen gerekmez mi?"

"Çünkü onu sevmiyorum Ji Soo. Sadece duygularımdan yanlış bir çıkarım yapmışım. Ondan ne hoşlanıyorum ne de onu seviyorum. Anladın mı beni?" Ha Na, koltuktan ayağa fırlarcasına kalkıp bağırmaya başlamıştı. Bu süre zarfında yıpranan sadece Ji Soo değildi elbette, Ha Na da fazlasıyla yıpranmıştı. 

Ji Soo cevap vermeden yatak odasına gitti. Ha Na ise eline kumandayı alarak televizyonu açtı ve az önce kalktığı koltuğa geri oturdu. Kanalları gezerek ilgisini çekecek bir şeyler arıyordu ve en sonunda bir tanesinde durdu. Oldukça ilgisini çekmişti bu ve Ji Soo'nun da ilgisini çekeceğinden emin olduğu için az önceki tartışmayı tamamen aklından çıkardı ve Ji Soo'yu çağırdı.

"Ji Soo! Gel, bunu görmen lazım."

Üzerini değiştirmiş olan Ji Soo, Ha Na'nın sesini duyduğunda yatağının üzerine rastgele atıverdiği saç tokasını bileğine geçirdi ve ardından odadan çıkıp salona doğru yürümeye başladı. Salona girdiğinde eliyle topladığı saçlarına bileğindeki tokayı geçirmeye çalışıyordu. Bununla uğraşırken Ha Na'ya meraklı bakışlarını atmayı ihmal etmedi. Ha Na ise tek kelime etmeden televizyonu gösterdi sadece. Ji Soo, saçlarını topuz yaptıktan sonra televizyona baktığında oldukça şaşırmıştı. Çünkü televizyonda uzun zamandır haber alamadıkları Kidoh vardı.

TogetherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin