Bölüm~3

471 55 29
                                    

~HATIRLATMA~

Onun yani Mi Cha'nın mezarına yaklaştıkça kalbimdeki ağrı artıyordu. Artık onun  mezarını görüyordum evet. Ama bir dakika... Orada bir adam var. Kim o?

Biraz daha yaklaşınca kim olduğunu anlamıştım fakat daha fazla şaşırmıştım onun burada ne işi vardı?..

~Ha Na~ 

Hongbin'in bu mezarlıkta ne işi vardı?..

Ji Soo ve ben şaşkınlıktan yerimizde donakalmıştık resmen. Öylece Hongbin'e bakıyorduk.

Bir süre sonra Hongbin çıkışa doğru yürümeye başladığında bizi fark etti.

"Siz dün çıkış yapan grup değil misiniz?" diye sordu merakla.

Ji Soo şaşkınlıktan sıyrılmaya çalışarak "E-evet, biz FKS grubuyuz." dedi ve sevimli bir şekilde gülümsedi. Benim beynim durmuş gibiydi tepki vermiyor, konuşmuyor sadece bakıyordum.

"Sanırım yarın aynı programa katılacağız. Görüşmek üzere." dedi sıcak gülümsemesiyle.

Ji Soo ve ben onu selamladıktan sonra tam mezara doğru yönelmiştik ki Hongbin'in seslenmesiyle tekrar durduk ve arkamızı döndük. Koşar adımlarla bize yaklaşıyordu.

"Beni burada gördüğünüzü kimseye söylemezseniz sevinirim." derken bakışlarındaki ricayı görebiliyordum.

"Tamam. Kimse bilmeyecek." dedim ona. Rahatlamış bir şekilde gülümsedi. Gözlerinin biraz kızarmış olduğunu anca farketmiştim. Büyük ihtimal ile ya ağladı ya da sadece gözleri dolmuştu. Onu, Mi Cha'yı unutmamıştı. Bu mutluluk vericiydi.

Fakat Mi Cha'yı unutmamış olmasına rağmen neden arkadaş olduklarının bilinmemesini istiyor ki?

Gözlerini gökyüzünde biraz gezdirdikten sonra bize dönüp "Sanırım yağmur yağacak. Bence acele edin yoksa üşütebilirsiniz." derken şirin gamzeleriyle gülüsemişti. Ardından da gitmişti.

Haklıydı. Hastalanabiliriz ve bu yarın ki program için hiç iyi bir şey olmaz. Ji Soo'ya dönüp "Yarın gelsek daha iyi olur. Hongbin haklı birazdan yağmur yağar. Hastalanmamalıyız." dedim isteksiz bir şekilde.

Evet, isteksizce söyledim çünkü geri dönmek istemiyordum ama buna mecburdum. Anlaşılan Ji Soo'da benimle aynı durumda. Mecburen geri dönmeyi kabul etti. 

Biz mezarlıktan çıkarken bu günün kasvetini arttıran bulutlarda teker teker yağmur damlalarını bırakmaya başlamıştı. Çok geçmeden düşen yağmur damlaları hızlanmaya ve çoğalmaya başlamışlardı bile...

...

~-~ 

 Kızlar yurda geri dönmüşlerdi bile. Ji Soo üzerini değiştirip yatağa kendini atmıştı direk. Uyumuyordu. Yatağın üzerinde yatıyordu sadece.

Ha Na'da üzerini değiştirdikten sonra mutfakta yemek için bir şeyler hazırlamaya başlamıştı. 

Bir anda yanına Ji Soo gelip "Hazırlıkları durdur. Sanırım dışarı çıksak iyi olur." dedi.

Ha Na ne olduğunu anlayamamıştı. Bir anda bu dışarı çıkma olayı da nereden çıkmıştı. Yağmur hala devam ediyordu. Bu havada dışarıya çıkılamazdı.

"Delirdin mi sen? Dışarıyı görmüyor musun yoksa benimle kafa mı buluyorsun?" 

Ha Na sinirlenmişti. Zaten bu sözleri söylerken ses tonundan bu anlaşılıyordu.

"Kızma hemen çocuklar aradı. Hyosang..." dedi ve kafasını aşağı eğdi. Ellerini önünde kenetledi ve sözlerine devam etti. Sesindeki hüzün anlaşılmayacak gibi değildi.

"Yani Kidoh. O iki hafta önceki olay yüzünden... Biliyorsun onu Mi Cha'yı kaybetmenin acısı hepimiz için büyüktü ve üçümüz de Mi Cha ile yakın arkadaştık. Sen ve ben birbirimize destek olabiliyoruz fakat artık Kidoh'ya da destek olmalıyız." derken zorlanmıştı Ji Soo.

Acıları hala tazeydi ve onlar böylesine büyük bir acı için yeterince güçlü hissetmiyorlardı. Ha Na, Ji Soo'nun yaptığı gibi kafasını yere eğdi ve tek kelime edebildi.

"Haklısın."

Ji Soo kendini toparlamaya çalışarak. Donuk bir şekilde gülümsedi ve "Bu yüzden o ve grubundan bir kaç arkadaşıyla karaokeye gideriz diye düşünmüştüm. Arkadaşları aradı ve hala ilk gün olduğu gibi kendini toparlayamadığını söylediler."

... 

"Hadi Kidoh bir şarkı seç." dedi Ji Soo, Hansol'un yanından kalkıp Kidoh'nun yanına giderken.

Kidoh hiç düşünmeden bir şarkıyı seçmişti bile. Ekrandaki şarkıyı görünce Ha Na, "Ya! Senin derdin ne? Neden bunu yapıyorsun? Biz üzülmüyor muyuz sanıyorsun? Lütfen artık kendini toparlamaya çalış." diye bağırdı Kidoh'nun üzerine doğru yürürken. 

Ji Soo hemen Ha Na'ya sarılarak onu geri çekti. Bu sırada ekrandaki şarkıya gözü takılmıştı. Ha Na'dan ayrıldı ve ekrana tekrar baktı. Ha Na'nın neden sinirlendiği belli olmuştu ve haklıydı.

Neler olduğunu anlayamayan Hojoon "Sorun ne?" diye sordu.

Hojoon'a dönerek "Vixx'in Someday şarkısını Mi Cha çok severdi. Aslında son bir kaç aydır o şarkıyı hemen hemen hergün dinlerdi. Sözleri onun için anlamlıydı çünkü o birisine aşıktı." diyerek açıklamıştı Ji Soo.

Sonra da kızgın bir ifadeyle Kidoh'ya döndü ve "Cidden neden kendini toparlamak için hiç çaba sarf etmiyorsun. Hayır madem kendin acı çekmekten bu kadar memnunsun bari bize Mi Cha'yı durmadan hatırlatıp daha kapanmamış olan yaramızı deşme." dedi gözleri dolarak.

Kidoh oturduğu yerden kalkıp Ji Soo'ya doğru bir kaç adım attı ve kaşlarını çatarak sordu.

"Mi Cha'yı unutmaya mı çalışıyorsunuz? Siz nasıl bir arkadaşsınız böyle?"

Sinirleri iyice gerilen Ha Na öne atıldı.

"Saçmalamayı kes Jin Hyosang." 

Ha Na kızdığında karşısındaki kişiye hep tam adıyla hitap ederdi.

"Biz sadece bu acıya alışmaya ve hayatımıza devam etmeye çalışıyoruz. Durmadan yas tutarak onu geri getiremeyeceğimizi biliyoruz çünkü." diyerek sözlerini tamamladı.

Bunları söylerken sesi yüksek çıkmıştı ve elleri titriyordu. Sinirliydi...

Kidoh'nun da sinirleri gerilmişti ve bağırdı.

"Siz aşık olduğunuz kişiyi kaybetmek nasıl bir acı veriyor biliyor musunuz ki?"

 .

 .

 .

 .

NOT: Artık yavaş yavaş gruplar işin içine girmeye başlıyor. Topp Dogg'da girdi =)

Medya kısmında fotoğrafta Kidoh, video da ise Vixx - Someday Türkçe altyazılısı var.

Umarım beğenmişsinizdir hikayemi. 

Teşekkürler... =)

TogetherHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin