***
İnsanın kendi hikâyesinin başrolü olabilmesi için kaç elekten geçmesi gerekir?
Evet, eğer istiyorsam bir hikâyeyi satırlara dökmek, üstelik baş figüran bensem, satırlarımı sunacaksam size, açacaksam gönlünüze bir pencere, hayatımın hangi kesiti okunmaya değerdi?
Okuduğum onca roman bana gerçekleri söylediyse eğer yaşama değer katan bizim sıradan hayatlarımız olduğu gerçeği ile avunup duracak mıyım, yoksa ben de başka hayatlarda kendi hayatımı arama gafletine düşenlerden mi olacağım?
Fakat bu hikâye benim, başrol benim, anlatacaklarım benim. Satırların arasına sıkışmadıysam, kendimde yaşamak için kuvvet bulduysam gizliden gizliye, yılların mahcubiyetini omuzlarımdan atar gibi yüklerimi bir kenara yıkacağım.
Hikâyenin esas kızı olarak normalde uykumdan yeni uyanmam gerekirdi. Doğan her yeni günü başlangıç bilmem, içimde gereksiz - hadi bunu düzeltelim, cafcaflı ve sinir bozucu diyelim- bir neşe, sanki dünyayı ellerimdeki sihirli değnekle düzeltecekmiş gücü bulundurmam da son derece elzemdi.
Fakat bu hikâye bildiğiniz o hikâyelerden değil. Abartılı duyguların, uzun göz süzdürmelerin, haddi zatında dünyanın biricik karakterin etrafında döndüğü ve gelip geçen her şeyin başrolümüz için yaratıldığı o hikâyelerden değil.
Size olağanüstü bir hikâye sunmuyorum. Sadece küçük bir pencere açmayı vadediyorum.
Fakat düşüncelerim kesiliyor. Figüranlıktan asıl dünyaya sert bir düşüş yapıyorum.
"Ayşeen, pencereyi aç yahu. Piştik burada."
Dediğini ikiletmeden pencereye adımladım acele acele.
"Açıyorum anne, açıyorum."
Ellerimle yüzüme yeli serptim. "Ay Allah'ım, sıcağı verdin, dayanma gücünü de ver bizlere."
Gül Yokuşu'nda sıradan bir gün, hava felaket sıcak. Annemin güne çağırdığı komşuların arasında boğulmama ramak kaldı. Ara ara benim dedikodum da yapılıyor, anneme sık sık söylüyorum. Tembih ediyorum ama nafile. Etlerimi büküyor.
İçeri bağırdım. Gürültüden beni duymayacağını biliyorum.
"Anne bu balkonu mahvetmiş ya çocuklar yine."
İçeriden canavarın bir tanesi geliyor. Kısa şortu ve elinde futbol topu ile, bir de akşama boğazlarını şişireceğini bildiğim dondurmayı ısıra ısıra yiyerek karşımda bizim ikizlerden biri duruyor.
"Güzin, siz mi burayı bu hâle getirdiniz?"
"Evet, ne olmuş?" dedi bacak kadar boyuyla. Bu kız daha beş yaşında. "Elinin tersi," dedim tepeme çıkan sinirlerimle. "Diğer serseri kardeşini de çağır, çabuk toplayın şurayı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sitâre
Storie breviİnsanın kendi hikâyesinin başrolü olabilmesi için kaç elekten geçmesi gerekir? Ben Sitâre. Sıradan bir hayatın, sıradan bir figüranıyım.