Biz Bir Ölür, Bin Diriliriz!

147 19 2
                                    


Bismillahirahmanirahim



Meydanlarda yanan ateşleriz biz 

Bir değil bin değil milyonlarız biz

Hama'da Humus'ta Halep'te Şam'da

 Yıkacağız Nemrutları zafer yakında

Ölüm kusan namlulara, kuşatmalara bombalara

Onlarca binlerce can veririz can

 Zalimlere zulümlere yine de isyan


Meydanlarda yanan ateşleriz biz 

Bir değil bin değil milyonlarız biz

Hama'da Humus'ta ,Halep'te Şam'da 

Yıkacağız Nemrutları zafer yakında

Tarih yazan kahramanlar, haykırıyor tüm çocuklar

Allah'tan başka yok, başka kimsemiz

 Ölümlere gülümseyen milyonlarız biz


                                        =Grup Yürüyüş -Milyonlarız biz=



Sabah erkenden medreseye bıraktığım ikizlerimden sonra evi temizlemiş, bostanımla ilgilenmiştim. Dün akşam tohum hediye eden ağabeyim ile çiçeklerimi de ekmiştim. Kendisi çiçeklerden anlamazdı, bu yüzden aldığı tohumun ne olduğunu bilmiyordu. İşim bittikten sonra öğle namazımı eda ettim. Çocuklarım için yemek pişirip sedirde oturdum. İkizlerim için gömlek dikerken kapı çalındı. "Âmine abla, kapıyı aç!" Tanıdık gelen telaşlı sesle kapıya koştum, üstüm müsait olmadığı için sadece cevap verdim. "Kimsin?"

"Ben Enes, Affan ağabeyin çırağı. Abla askerler Affan ağabeyin dükkanı bastı, dövüyorlar." Sertçe yutkundum, korktum. Cevap verme gereği bile duymadan eve girdim, çarşafımı giydim, dışarı çıktım. Tamirhaneye kadar nasıl koştum, bilmiyordum. Affan ağabeyim için çok korkuyordum. Bunu babamın yapmış olma ihtimali beni deli ediyordu. İnsanların doldurduğu alana girdim, insanları ittim. Tamirhanenin önünde, sandalyenin üzerinde oturan Affan ağabeyimden başka kimseyi göremiyordum.

Kafası kanıyordu, saçı başı dağılmış, dudağının kenarı çatlamıştı. Yırtılan tişörtü yüzünden omuzu açıkta kalmıştı. Birbirimizin gözlerinin içine baktık. Ağlamaya başladım, omuzlarım düştü. Onu bu kadar perişan görmeye dayanamıyordum. Ayağa kalkmaya çalıştı, yapamadı. Bana gelecekti, biliyordum. Adım attım, karşısına geçtim. Dizlerimin üzerine çöktüm, yüzünü inceledim. O küçükken kavgalara bile karışmazdı, hoşlanmazdı şiddetten. Başka hayalleri vardı, babam yüzünden yok saydığı. O bunların hiçbirini hak etmemişti.

"Dükkanım mühürlendi." Gülümsüyordu, benim için gülümsediğini biliyordum. "Suç benim tabii, insan tapusu olmayan bir tamirhanede çalışır mı hiç?" Sakinleştirmeye çalışması yetersizdi, olmuyordu. Aklıma hamile karısı geldi, duysa ne hale gelirdi. Küçük kızı Sümeyye babasına çok düşkündü. Sahi kim kocasını ve babasını bu durumda görmek isterdi ki? Hangi erkek karısı ve çocuğunun yanında böyle bir duruma düşmek isterdi ki? Hele ki bir eş ve çocuğun kahramanı o evin babası iken?

"Olsun, buraya ilk geldiğimde çalışacak işim bile yoktu? Tekrar sil baştan çalışırım, sonuçta yer değişse de rızık veren aynı. er-Rezzak olan Allah rızkımızı verecektir." Onunla gurur duyuyordum, çok seviyordum. Gücüm yoktu, ağrıyan dizlerim ile yere oturdum. "Seni seviyorum." Sözlerim içtendi. "Ben seninle gurur duyuyorum." Gülüşü sahteliğini kaybetti. "Sen benim küçük kardeşimsin!" Ciddileştim, gözlerimden anladı. "Sana bir şey olsaydı o adamı öldürürdüm!" Babamdan bahsettiğim anladı. Kafasını olumsuz yönde salladı. "Başını kimse için belaya sokmayacaksın."

YA İSTİKLÂL YA İZMİHİLÂLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin