Bismillahirahmanirahim
Burası Suriye, acıya gebe
Ölüme yollanır erkekler, şehadete
Ağlar kadınlar, yüreğindeki kederle
Burası Suriye, beklenir istiklal hasretle
Muaz'ı izliyordum, bebeklerini severken mavi gözlerinde can bulan sevgiyi. Geleli iki gün olmuştu, iki gündür yanımızdaydı. İki gündür bebeklerimiz için kendi uyanıyor, ilgileniyordu. Sanki onsuz yaşadığım tür zorluklar yerle bir olmuş gibi hissediyordum. Uyuyan bebekleri sessizce yatırıp bana baktı. Gözlerindeki duygularla utandım. Geldiğinden beri daha başka, daha güzel bakıyordu bana. "Hadi gel." Yanına gittim, oturdum. Yüzümü inceledi, kızardığıma emindim. "Bana böyle bakma." Dinlemedi.
"Anne olmak çok yakışmış." Gülümsedim. Ona da baba olmak çok yakışmıştı. Konuşmadım, utanıyordum. Yüzümü avuçladı, burnu burnuma değdi. Ellerinin yüzüme bıraktığı sıcaklığı, kokusunu çok özlemiştim. "Yokluğu tattım ben Âmine, yarına sağ çıkacağının bir kaidesi yokken anın güzelliğini hissetmem gerektiğini anladım. Sana bir daha ne zaman böyle bakarım bilmem, ne kadar ömrüm kaldı onu da bilmem. Tadını çıkarmak istiyorum, zira sen Allah tarafından verilen bir nimetsin. Gönlünü hoş etmek ise nimete hamd etmek olur." Gözlerim doldu, yutkundum.
"Tekrar gideceksin değil mi?" İkimizin de gözleri kapalıydı, alnımı alnını yasladım. "Gideceğim." Biliyordum, duymak daha acı gelse de biliyordum. Dayanacaktım, bunu yaşayan tek kişi ben değildim. Kocamın bir korkak gibi kaçmayıp dünyevi nimetleri arzulamaması benim için en büyük nimetti zira. Ahireti düşleyen, Ahiret için çabalayan, Rabbinin rızasını isteyen kocamı güzellikle ağırlayacaktım. Canım da yansa, acıdan öleceğimi de hissetsem, yanımda tek bir beşer kalmasa da Rabbimden gelene razı olacaktım. "Git."
Çekildi, gözlerimi açtım. Koyu mavi gözlerinin içine baktım. "Yarın buradayım, sizinleyim ama sonra..." Derin bir nefes aldı. "Gideceğim." Yüzümü okşadı. "Gecelerce gelmeyebilirim." Gülümsedim. "Gecelerce bekleyebilirim. Gelince sana kocaman gülümseyebilir, seni yine gülümseyerek yolcu edebilirim." Gözlerimden öptü. "Ne de iyi yaptım, inadını umursamayıp seninle evlendim." Güldüm. "Beni senin kaderine yazan Allah, ben ne kadar inat edersem edeyim nasip edecekti zaten." Onayladı. "Seni yüreğime eş yazan Allah'a hamd olsun."
Yatağa uzandı, ben de yanına. Beni göğsüne çekip bir eli ile sırtımı sararken diğerini saçlarıma daldırdı. Özlemini çokça hissettirmişti, kokusunu içime çekip derin bir nefes aldım. Şu an bu anı yaşamak öyle bir nimetti ki, anlatılmazdı. Bir sürü kadının bunu yaşadığını bilmek çok acıydı. Güldüm. Dünyanın bir tarafında insanlar bu anı sıkıcı bulurken bir kısmı ise bunu şükür sebebi görüyordu. Monoton değildi benim için, bilakis en mutlu olduğum zamanlardı. Muaz'ın canını acıtmamaya çalışarak sarıldım, uyuduk.
Saat üçte ağlamaya alışkanlık getiren ikizler ile uyandık. O Halid'i alınca ben de Muaz'ı kollarıma aldım. Sütüm biraz daha artmış olacak ki bebeklerim karnı doyduktan sonra uyudular. Biz de Muaz ile kalkıp Teheccüd kıldık, kısık sesle Kur'an'ı Kerim okuyan Muaz'ı dinledim. Okunan ezan ile sabahı da eda ettik. Az zamanımız olduğu için uyumak yerine birbirimizle vakit geçirmek istiyorduk. Bahçeye çıkıp bostan ile ilgilendik, kahvaltı edecek kuru ekmeğimiz bile yoktu şu an. Umursamadık, belki bir şey bulabiliriz diye bostanı birbirine kattık. Yabani otlarla uğraşırken annemin bazen toplayıp pişirdiği ota rastlayınca ise gülümsedim. Adını bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YA İSTİKLÂL YA İZMİHİLÂL
Fiksi RemajaBeni kucaklayan bedenle uyandım. "Muaz?" Boynuna sarıldım. "Benim, geldim." Dayanamadım ve sesli ağlamaya başladım. Salona geçince beni bıraktı, sımsıkı sarıldı. "Çok özledim." Ben de çok özlemiştim. "Ne çok özlemişim." Ağlıyordu. Yüzümü avuçlayıp y...