ALTINCI BÖLÜM

7K 902 174
                                    

Beni instagramda takip etmeden geçmeyinnn ---- tug.cesrgl----

Sabah güneşi adamın siyah saçlarının arasından geçiyor, yakışıklılığını büyüleyici bir hale getiriyordu. Sanki masal kahramanı gibi güçlü duruşuyla, ilgili bakan mavi gözlerini gözlerime sabitlemişti. Böyle bir erkeğin kadına sevgiyle bakması nasıl olur diye düşünmeden edemedim. Tabi artık gerçek aşka inanmıyordum. Hepsi daha iyisini bulana kadar sergilenen bir oyundu sadece.

"Anneniz bu çiçeklere bahçesinde yer vererek iyi bir seçim yapmış," dedim bir yandan üzerimdeki yün şala sıkıca sarınarak. Adamla başbaşa olmak rahatsız etmişti. Sohbet edecek kadar yakın değildik. Belki de sadece yoldan geçerken beni görünce kibarlık ederek sohbet etmişti. Bu dönemde yapılan her hareket nezaket taşıyordu.

Dük başını salladı. "Bahçe konusunda oldukça özenli davranır. Bir evi güzel gösterenin bahçesi olduğunu savunur." Konuşurken ses tonundan annesine karşı duyduğu saygı ve sevgisi belli oluyordu. Böyle bir adamın annesi olmak onur verici olmalıydı.

"Anneniz haklı," dedim Mercerların terk edilmiş gibi görünen bahçesini düşünerek. Evi daha köhne gösteriyordu. "Penceremden bahçeyi sabah güneşinde gördüğümde bir an masallara açılan bir pencereden baktığımı düşündüm." Gerçi kendimde bir masalın içinde gibiydim. Tenimi okşayan serin sabah havası, ciğerlerime dolan çiçekli taze koku ve karşımdaki uzun boylu yakışıklı adam. Hepsi birer masal öğesiydi sanki.

Dük güldüğünde gözlerinin kenarları kırıştı. Otuz üç yaşında olan bir adamın tüm olgun cazibesini taşıyordu. Bir kaç adım bana yaklaştığında benim gibi çiçeklere baktı. Üzerinden taşıp bana ulaşan sıcaklıkla beraber deri ve tütün kokusunu alabiliyordum. Emre Mert'ten sonra taşlaştığını düşündüğüm kalbim bile onun etkisiyle hızla atmaya başladı. Adam ölü birine hayat verecek kadar enerji doluydu.

"Bu kadar naif biri olduğunuzu tahmin etmemiştim. Oysa söylentiler farklı yöndeydi," derken başını bana çevirdi. Delici mavi gözlerine baktığımda yakınlığının aslında merak olduğunu görebiliyordum. Dün geceki karşılaşmamızın sonrasında belki de konuştuklarını duymamdan endişeleniyordu.

"Söylenti olmalarının nedeni gerçeklikle alakalarının çok az olması," diye homurdandım. Helena bu döneme ait olabilirdi ama ben değildim. Anılarına bakarak kraldan sonra gelen dük unvanına daha saygılı davranmalıydım ama bunu yapmak istemiyordum.

Başıyla onayladı. Ona bakmasam da gözlerinin hala üzerimde olduğunu tahmin ediyordum. Sanki bana dokunuyormuş gibi titredim. Tüylerim diken diken olmuş, bedenim tuhaf bir beklentiyle hafif bir titremeye başlamıştı.

"Söylentiler hakkında doğru düşünüyorsunuz," diye onayladı beni. Sesinden gerçekleri söylediğini anlayabiliyordum. Üzerine daha fazla gitmemek için sadece başımı salladım. "Size daha fazla eşlik etmek isterdim ama yanınızda eşlikçiniz olmadan beraber görünmemiz itibarınıza zarar verebilir," dedi.

Kendime hakim olamadan kahkaha attım. Helena'nın sesi bahçede yankılandı. Hoş bir kahkahası vardı. Adam bana bakarken kendimi sakinleştirmeye çalıştım. "Hangi itibarımdan bahsediyorsunuz majesteleri? Çoktan sosyetenin ayrıcalıklarından men edildim. Bahçede bir adamla görünmek daha fazla sarsamaz."

Kaya gibi bir sesle," Bundan emin olmayın," dedi.

Neden bu kadar gerildiğini anlamıyordum. Kararlı bir şekilde "Az önce söylentilerden bahsettiniz. Eminim daha kötülerini duymuşsunuzdur," dedim ve omuz silktim. "Umursamıyorum."

Dük başı gibi bedenini de bana çevirdi. Kaşlarını çatarak. "Yani sizi şimdi burada öpersem itibarınızın olduğundan daha fazla zedelenmeyeceğini mi söylüyorsunuz?" diye sordu.

Dük ile Beş ÇayıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin