KIRK İKİNCİ BÖLÜM

3.2K 567 52
                                    

Helena. 

Adımı sanki nefesini solur gibi söylemişti. 

Gözlerimi aralayıp ona baktım. Onu görmek iliklerime kadar sarsılmama neden oldu. Sakalları karışıktı. Saçları omuzlarına kadar uzundu ve yarısı ensesinde bağlı gibi duruyordu. Üzerinde rahat kıyafetler vardı, esmer teni onu uzun süre güneşin altında vakit geçirdiğini gösteriyordu. 

Teninde parlayan mavi gözleri ise çok şey söyler gibiydi. 

Önce büyük bir özlem ve coşkuyla bakıyordu. Ardından ben daha hareket edemeden gözlerindeki parlaklık yavaş yavaş kayboldu. Gülümseyen dudakları birer taş gibi sakallarının arasında duruyordu. 

"Sen de kimsin?" diye sordu gök gürültüsü gibi bir sesle. 

Yutkundum. 

Bir yandan bedenim zangır zangır titriyor ona sarılmak için sabırsızlanıyordu. Diğer yanım ise kendisinden uzaklaştıracak bir hareket yapmamak için sakin kalmamı sağlamaya çalışıyordu. 

"Konuşsana be kadın," derken ileri doğru bir adım attı. O zaman elindeki bastonu ve nasıl ondan destek aldığını gördüm. Ayağının üzerine yük veremiyor gibi görünüyordu. Bacağındaki pantalon nedeniyle yarasının nasıl bir durumda olduğunu göremiyordum. 

O kadar uzun süre bacağına bakınca Charles homurdandı. "Daha önce bir topal görmedin mi? Seni yaka paça attırmadan önce konuş kadın."

Dudaklarım aralandı ama tek kelime bile çıkmadı. Onun yerine sadece nefes verdim. 

"Onun yerine ben cevap vereyim," diyerek imdadıma yetişti Ed. Konuşurken hafif telaşına bakılırsa bahçede beni bulmak için hızlı hareket etmişti. "Kendisi benim kuzenim olur. Adrianne."

Charles artık bana bakmadığından onu daha rahat inceleyebiliyordum. Hala soluğumu kesecek kadar harika görünüyordu. Hatta onu hatırladığımdan daha muhteşemdi. Vahşi havası sanki bir orman tanrısı gibi görünmesine neden oluyordu. Kelimeleri zehirli bir orman tanrısı gibi. 

"Adını sormadım. Sana da neden burada olduğunu sormayacağım. Hemen evimden gidin," dedi ve bizi umursamadan yürümeye başladı. 

Ed bana sana demiştim dercesine baktı. "Bunu söylemekten nefret ediyorum ama bana bunu borçlusun Charles. En azından arabamız tamir olana kadar."

Charles, Ed'in söyledikleri ile irkildi ama arkasını dönüp bize tek kelime etmedi. Onun yerine evine doğru aksak ama emin adımlarla ilerledi. Elimdeki şapkayı o kadar bozmuştum ki kurdelası tamir edilemez bir hal almıştı. 

Edward ile ikimiz gün batımının kırmızı ve turuncuya boyadığı gökyüzünün altında, çiçek kokuları eşliğinde Charles'ın bizden uzaklaşmasını izlerken. Edward "Bunu yapmak istediğinden emin misin Eda?" diye sordu. 

Ağlamanın eşiğinde olan ben birden kıkırdamaya başladım. Charles bana sadece bir an bakmış ve sonrasında umursamamıştı ama ben mutluydum. Onunla yeniden konuşma şansı edindiğim için öylesine mutluydum ki olduğum yerde, gün batımının zümrüt gibi parlattığı çimenlerin üzerinde döne döne dans etmek istiyordum. 

Ama bunun yerine Ed'e "Eminim," diyerek cevap verdim. 

Charles ayağına rağmen bizden hızlı yürüyor gibiydi. Çok geçmeden onu takip etmemize rağmen eve vardığımızda Charles görünürde yoktu. Onun yerine bizim orada olmamızı patronlarından daha iyi karşılan hizmetçiler vardı. İkimizi de Charles'ın odasından oldukça uzak olan başka bir kata yerleştirdiler. Burası ilk ziyaret etmeye geldiğimde kaldığım odadan üç kapı uzaktaydı. 

Dük ile Beş ÇayıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin