İlker küçükken de aynıydı, öyle çok ağlamazdı ama ağlamaya bir başladı mı onu durdurabilene aşk olsun. Bu sefer babam gitti diye ağlamıyordu -o sebeple ağlamayı 5 yıldır bıraktı zaten-, ya da istediği bir oyuncak alınmadı diye, ya da mahallede beceriksizce kaybettiği oyunlarda kaybettiği tasoları için, daha yakın tarihlerde kız arkadaşı için bile gizliden gizliye ağladığını biliyordum ama ben İlker'i ilk defa böyle ağlarken görüyordum. Tabii aile acısını bu saçma olaylarla bir tutmam benim hatam, 17 yaşındaki bir genç için İlker'in şu an akıl sağlığından bile şüphe etmem gerekir gerçi, neyse.
İlker kendini kaybetmiş gibiydi ki zaten sadece bir 10 dakika içerisinde annemi ve kız kardeşimi kaybettik ne kaldı ki bizden geriye. Olayların ciddiliğinden veya zorluğundan çok acılarına odaklanmamamız gerekir, bunu çok iyi biliyorum ama annesini kaybetmiş başka bir genç olan benim için sanki kendimi güçlü durmak için fazla zorluyordum, bu saniyeler içerisinde.
İlker doğruldu kucağında annem ile beraber, sanki annem uyuyordu da yatağına yatırır gibi kafasına ve vücuduna dikkat ederek yere bıraktı onu. O sırada fark edemedim bende ağlıyordum.
Annem gerçekten öldükten sonra olsa gerek gerçekten annem gibiydi, sakince uyuyor gibiydi. Nefes almıyordu ama huzurluydu da sanki. Annem ile boğuşurken fark edemedim ama bana saldırırken gözlerinde ki o vahşi bakışın çok çok arkasında başka bir duygu vardı, acı çekiyordu. Fiziksel acı değil de ona bunları yaptıran bu lanetin acısını çekiyordu, haykırışlarından bile sezilebilirdi bu. Belki bir yanılsamaydı, adı her ne boksa işte ama bu tarz şeyleri düşlemek beni daha mutlu yapıyordu.
Evet lanet diyorum çünkü bunun sadece annemi etkilemediğini yerde ayağımın ucuna kadar sürünmüş olan İpek ile fark ettim. İlker'in ağlama sesinden fark etmemiştim ama İpek'in çıkardığı hırıltılı nefesi ve dişlerini birbirine çarparken ki sesi duymamak elde değildi, güçsüz ama oldukça değişik ve ilgi çekici. Bir insan gibi değil de bir hayvan gibi.
İpek'in gözlerinde ki bakış aynı annemin gözlerindekiydi, galiba bu yüzden çokta şaşırmadım. Annemi ve kardeşimi benden alan lanetin bakışıydı. İpek yerde duran sol ayağımın tam ucuna kadar sürünmüştü, o zaman bile hala kız kardeşimin iğrenç görünen o boynuna acı içinde bakıyordum. Eğer bilseydim seninle hiç kavga etmezdim meleğim, böylesine acı çekici bir ölüm çekeceğini bilseydim...
Ne yapabilirdim ki, neyi değiştirecektim, olmuşu nasıl değiştirecektim. İpek ağzını kocaman açmıştı ve artık tam sol ayağımın ucundaydı. Ayağımı yavaşça kendime çektim, elini uzattı hemen tutmak için ama benim kadar hızlı hareket etmiyordu. Ayağa kalktığım gibi oda bana ulaşmak için ellerini kaldırdı, vücudunu nasıl kaldırması gerektiğini bilmiyormuş gibiydi, sanki bebek gibi. Ufak bir bebek nasıl ki ailesine ulaşmak için kollarını kaldırırsa İpek'te öyle kaldırıyordu, sanki onu tutmamı istiyormuş gibiydi, kucak istiyormuş gibiydi.
Yüzümü buruşturdum, keşke annem onun boynunu parçaladığında ölseydi diye düşündüm. Çektiği acıyı tahmin bile edemiyordum, hoş istediğimde yoktu zaten. O ara kapının dışından sesler yükseldi, yengemi gördüm, onun 8 yaşındaki oğlu, kocası, karşı komşuları, onun iki kızı, yan binasında kalan kadın ve onun eşi ve tanımadığım birkaç kişi birer birer içeri girdiler. Annem sadece tek başınaydı ama şu an karşımda on kişiden fazla yaratık vardı, gerilmem gerekiyordu ama bu birkaç dakika içinde, sanki içimde bir yerlerde uyuyan yeni bir ben uyanmıştı. İnanması güçtü belki ama öyleydi...
O lanetli yaratıklardan hala kişi diye bahsetmem daha çok benim hatam gerçi, çıkardığımız seslerden olsa gerek bizim eve kadar gelmişlerdi. Sağ elimdeki bıçağı sol elime aldım, yanlış hamlelerimden dolayı incittiğim elim yüzünden şu an ölüme mahkumum diye düşündüm ama ölmeyecektim bu kadar kolay değil. Vazgeçmek artık benim için o kadar kolay bir şey değildi, annemi ve İpek'i kaybettikten sonra hele ki hiç değildi. Geniş büyük bir salonumuz vardı İlker bana göre sağda kalıyordu, duvara yaslanmış annemi izliyordu girenleri gördükten sonra ise uzun vücudu kaskatı kesildi ve hemen bana döndü, ben ise evin tam orta yerinde İpek, ya da değil, onunla duruyordum. Tam öğle yemeği değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEN ÖLDÜM!
FantasyVirgüller ve soru işaretlerinden oluşan bu dünyada onlar için bir nokta yoktu. Ölüm son noktaydı belki ama ölümün bile nokta olmadığı bir sabaha uyanmışlardı bu sefer, İdil ve ailesi... Cehennem bir apartmanda başlayan bazı virgüller, bazı soru işar...