Chan bunu duyduğunda adeta havalara uçtu. Hyunjin'i bir anlık hareketle koltuk altlarından tutup kaldırdı ve ayaklarını beline sarıp dönmeye başladı. "Chan dur! Düşeceğim şimdi deli oğlan." Chan duraksadı. "Dur bakayım. Ne dedin sen?" Hyunjin yanlış bir şey söylemiş gibi dudaklarını kapattı. "Söyle söyle." "Şey, deli oğlan dedim." Hyunjin sözünü bitirdiği an dudaklarındaki Chan'ı hissetti.
Chan'ın dudakları hızla hareket ederken Hyunjin ona yetişmekte zorlanıyordu. Chan, ellerini Hyunjin'in beline yerleştirdi. Huunjin ellerini Chan'in boynuna doladı. Chan dişlerini yavaşça Hyunjin'in dudaklarına geçirdiğinde ortada kimden çıktığı belli olmayan bir inleme kaldı. İkisinin de hırıltıları odayı sarmıştı.
"Chan dur ya. Gerçekten söylediğim her şeyden vazgeçerim." o mükemmel kahkahasından bıraktı. Chan onun attığı kahkahayı izledi.
"Hyunjin. Diyorum ki bugün seninle evde sinema keyfi mi yapsak?" "Chan, mükemmel bir fikir! Yapalım hemen." Chan saate baktı. "Dur bakalım daha saat 16.17 sinema için çok erken." Hyunjin bıkkın bir tavırla. "Chan sinemalar sabahın köründe bile oluyor. Salona o mezarlık gibi siyah perdeleri boşuna mı asmışsın. Çek onları karart odayı işte."
Hyunjin mutfakta baharatlı patlamış mısır hazırladı. Chan salonu sinema tarzında hazırladı. Koltuğun üzerine battaniye koydu, perdeleri kapattı, televizyonu hazırladı ve iki küçük sehpaya mısırlar ile içecekleri koydu. "Ne izleyeceğiz hayatım?" diye sordu Hyunjin. "Hmm. Bence 'Derin Tutkular' izlemeliyiz." Hyunjin kafa salladı.
Film sırasında Chan ani bir hareketle Hyunjin'in kazağından içeri elini soktu. Hyunjin, Chan'ın soğuk eline karşılık hafif çığlık attı. İkisi de birbirine bakıp güldü. Hyunjin önüne döndüğünde Chan hâlâ ona bakıyordu. Attığı ufak çığlık onda farklı düşünceler uyandırmıştı.
(...)
Film bittiğinde Hyunjin üzgün bir surat ifadesi takınmıştı. "Karakterin vahşice öldürülmesi beni çok üzdü." Aslında üzüldüğü şey filmin sonu değildi, karakterin vahşice öldürülmesi değildi. Annesiydi üzüldüğü, geri gelemeyecek çocukluğuydu. Her zaman içinde uhte kalanlardı üzüldüğü, elinden alınan oyuncağıydı, asla sahip olamadıklarıydı, hayatıydı, babasıydı, onu vahşileştirenlerdi asıl üzüldüğü.
Chan derim bir nefes aldı. Onun aklını ise 17 yaşı kurcalıyordu. Ona kimse sormamıştı bunu isteyip istemediğini. Zorda bırakılmıştı. Ama artık onun hayatında Hyunjin vardı. Bir zamanlar ulaşamadığı o çocuk. Aydınlattı hayatını. Bir güneş oldu ona, antidepresan belki de. Gülümsetti, siyahın içindeki beyaz nokta oldu. Beyazı sarıya, maviyi pembeye dönüştürdü. Renk kattı. Onu bir bataklığın içinden çekip kurtardı.
Hyunjin, Chan'a sarılıp ağladı. Dakikaların nasıl geçtiğini fark etmedi. Sanki içindeki kini, öfkeyi, acıyı kusuyormuş gibi ağladı. Chan biliyordu geçmişine ağladığını. Ancak Hyunjin ağlayıp kendini rahatlatmayı denerken Chan bunu yapamıyordu, yapmıyordu. Ona bu öğretilmişti. Güçlü olmazsa acizdir, ağlarsa erkek, adam değildir, duygularını gösterirse zayıftır. Ama hayır, Chan artık bunların hepsini aşacaktı. Bunların hepsi Hyunjin sayesinde olacaktı.
Bu bolumde tek diyebilecegim sey pecetelerinizi yaninizdan eksik etmeyin arkadaslar.🤧 (Bir onceki bolum cok okunmamis oylayin lutfennnnn💗)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Killer~HyunChan
FanfictionKatil olan Chan, öldürmek için kaçırdığı Hyunjin'e aşık olursa ne olur?