Yarım saatten beri bineceğim minibüsü bekliyordum. Tam zamanında durakta olmama rağmen minibüs hala gelmemişti. Sıkıntı ile etrafıma bakındım. Benim gibi yarım saatten beri bekleyen sayılı kişiler vardı. Yalnız gözüm birilerinde takılı kalmıştı. Birisi koyu lacivert boğazlı kazağı, kazağın altına da siyah pantolon gitmişti. İkisine kısa bir bakış attıktan sonra durağa yanaşacak olan minibüslere baktım. İşte bineceğim minibüs nihayet geliyordu. Elimi şoförün görebileceği şekilde sallayarak durmasını sağladım. Her sabah ki gibi mininüse ilk ben bindim. Arka koltuğa yöneldiğim sırada diğer yolcular da arkamdan geliyordu. Cam kenarına yerleştim, çantamı omzumdan çıkarıp kucağıma koydum. Tüm yolcular yerlerine oturduğunda minibüs nihayet hareket etmeye başlamıştı. Doğrulup başımı arkaya yasladıktan 5 dakika sonra oturduğum koltuk titremeye başladı ve bu titremenin sebebi yanımdakilerdendi. Çatık kaşlarımla soluma baktığımda lacivertlinin ve tarz giyinenin güldüğünü gördüm. Yanıma oturmuşlardı. Yinede lacivertlinin yüzü kıpkırmızı olana kadar güldükleri şeyi çok merak ediyordum. Koltuk sanki deprem olurmuşçasına sallanırken ben sertçe onlara bakıyordım. Bu sabah 7.00 için fazlasıyla rahatsız edici bir durumdu. Lacivertlinin omzuna nazik bir şekilde dokunarak
"Pardon," dedim. Olabildiğince kibar ve sakin olmaya çalışıyordum. İkisi konuşmalarını kesip bana döndüler.
"Biraz daha yavaş olsanız daha iyi olur. Koltuklar sallanıyor da çünkü."
Lacivertli anlayışlı bir şekilde kafasını salladı.
" Kusura bakma," dedi sadece. "biraz fazla kaçırdık."
"Sorun değil. Ama daha sakin olsanız iyi olur."
"Koltuklar sallanıyorsa bizim bir suçumuz yok." diye lafa atladı tarz giyinen çocuk. "Biz zaten içimize gülüyoruz. Koltukların sallanacağı varmış."
"Koltukların sallanacağı varsa sizde daha da çok sallamayın," dedim "Sallanmasını bende hissediyorum çünkü." Olabildiğince sakinliğimi korumaya çalışıyordum. Yalnız beynimin içinde bir yerde ufacık bir sinir tomurcuğu oluşmaya başlamıştı. Çünkü böyle atışmalar beni fazlasıyla geriyordu.
"Tamam, özür dileriz, birdaha olmaz. Baran, sende uzatma." dedi lacivertli mırıldanarak.
Demekki tarz giyinenin adı Baran'dı.
Baran, gözlerini bana normal bir şekilde dikmişken bende ona aynı şekilde bakıyordum. Lacivertli bir yandan Baran'ı dürtüyor bir yandan ona birşeyler fısıldıyordu. Daha fazla uzatmadan yapmacık bir şekilde gülümseyip eski yerimi aldım. Tam dışarıya odaklanacağım sırada Baran'ın konuşmalarını duydum.
"Abi adımı niye söylüyorsun Baran Baran Baran diye. Birgün adımı afişlerde görmek istemiyorum, lütfen. Bırak biraz gizli olayım." diyordu. Duymayacağımı zannediyordu ama duymuştum bile.
Kendimi onlardan soyutladım. Gözlerim, sabahın verdiği yorgunlukla kapanırken dışarıdaki muazzam görüntü yorgunluğumu daha da getiriyordu. Tekrar doğrulup arkama yaslandım ve gözlerimi yumdum. En azından iş yerine gidene kadar gözlerimi dinlendirirdim.Bir anda minibüsteki durgunluğu kadının bağrışları hareketlendirdi.
"Şoför Bey! İyimisiniz?"
Herkes işini bir yana bırakıp şoförün olduğu yöne bakıyordu. Şoförün direksiyonda baygın bir şekilde durması beni dahil herkesi telaşlandırmıştı. Üstelik diğer kişilerin onu uyandırma çabalarına bile yanıt vermiyordu.
Kadın panik halinde
"Doktor olan varmı?" diye seslendi. Fakat ne yazıkki kimse cevap vermedi. Ardından şoför koltuğunun yanında oturan odanın bağırışları duyuldu. Bir yandan da direksiyonu kontrol etmeye çalışıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYATIN İNCE ÇİZGİSİ
Teen Fiction"Peşpeşe geliyor belalar," diye söylendi ayakta duran iri çocuk ellerini masaya koymuş eğilerek diğerlerine bakıyordu. Yapısı sert ve otoriterdi ama sakin görünüyordu. "Bu süreçte hata değil çare bulacağız." "Anlaştık, peki bu nasıl olacak?" diye c...