Anne ve babasının yine ona ayıracak yeteri kadar zamanı olmadığı bir hafta sonunda Hyunsuk, kendisini odaya kapatıp üzerine çalıştığı müziğine vermişti kendini. Birkaç gündür dance break kısmı için çalışıyordu ama bir türlü notaları birbirleri ile tutturamıyordu.
"Aish, olmuyor!"
En sonunda sinirlenip kulaklığını masaya fırlattı. Gerçekten sabrını zorlamıştı bu durum.
"Hey, yavaş ol çocuk adam." dedi Jihoon. Hyunsuk oturduğu yerden sıçradı birden. "PARK JIHOON!"
"Ay, bağırma be. Sonra birileri odana gelip beni keşfedecek, beni senden alacaklar. Yalnız kalacaksın gene Choi Hyunsuk."
"Yalnızım yeteri kadar zaten!"
"Emin misin? Neredeyse her gün gelip sana şöyle bir bakıyorum, sen hiç bana bakmaya gelmiyorsun."
Hyunsuk öfkeyle baktı. Jihoon'u doğum gününde hediyesi olarak alalı neredeyse bir hafta olmuştu ve bu geçen süre içerisinde Jihoon onu hep kıracak, ezikleyecek türden söylemlerde bulunup kendisini epey yüceltiyordu. Aile ve arkadaş ortamından sık sık söz ederek sözde ruh eşinin canını epey sıkıyordu ve şimdi de onu ziyarete gelmediğinden yakınıyordu.
"İnsanlara sataşmak için ziyarete gelmem ben." dedi Hyunsuk. Sandalyesine yeniden oturdu ve kulaklığını yeniden eline aldı.
"Senin kadar vurdum duymazını görmedim, cidden..." dedi Jihoon göz devirerek. "İyilik ediyorum, nankörlük ediyorsun. Eh, görürsün sen."
"Jihoon, şu an sinirliyim. Defolur musun?"
"Paşa efendi nasıl isterse (!)."
Hyunsuk, Jihoon'un aynadan silinen sinirli görüntüsünü izledi. İşte şimdi daha rahattı. Kimse onu izlemediği sürece rahatça işini yapabilecekti. Tekrardan bilgisayarına döndü.
"Sessizlik..."
Omzunda hissettiği elle eli ayağı birbirine dolandı. Yavaş yavaş başını arkaya çevirdi ve-
"Canım ne zaman isterse buraya gelebilirim."
"Jihoon..." Bir anda her yer karardı.
🗝️🗝️🗝️
"Korkak tavuk"
"Sus Jihoon!"
"Beni görünce nasıl da bayıldın ama!"
"Çünkü sen, ben senin evrenine gelmediğim sürece asla birbirimize temas edemeyeceğimizi söyledin!"
"Ben sizin evrene gelip çıkabiliyorum."
Hyunsuk yatakta oturur pozisyona geldi. Hemen yanı başında oturmuş Jihoon'a epey sinirliydi. Birden aynadan çıkıp ona somut bir şekilde görünmesi yetmiyormuş gibi sessiz sessiz yaklaşıp sinsice dokunmuştu omzuna. Haliyle ufak bir baygınlık geçirmişti. Bu çocuk ıslah olmaz, dedi içinden. Küçüğü olmasaydı muhtemelen bir iki tokat geçirebilirdi.
"Sen harbi kısa, hafif ve miniciksin."
"Tamam anladık, o odun kollarınla beni yatağıma kadar taşıdın, eyvallah. Bari şimdi egoistlik yapma."
"Her şeyden şikayetçisin. Şımarık velet."
"Ben mi veledim? İki bin doğumlu olan kimdi?"
"Velet gibisin."
"Park Jihoon, sus lütfen."
Hyunsuk başını yatak başlığına yasladı Jihoon'u baştan aşağı süzdü. Gerçekten, iyi bir fiziği vardı. Yüzü de... Hem sexy hem şirindi ama, karakteri epey sinir bozucuydu. Ben buna nasıl katlanacağım, diye geçirdi içinden.
"Sen nasıl oluyor da benim evrenime gelebiliyorsun da ben senin evrenine gelemiyorum?"
Jihoon, bir bacağını diğer bacağının üstüne attı ve kollarını göğsünde bağladı. "Şimdi... Bu bir Gezgin özelliği. Babam evrenler arası yolculuk yapabildiği için, dolayısıyla genleri bana da geçmiş oluyor, birden fazla evrene girip çıkabilirim ama sen bunu sadece bir kere yapabilirsin, onun için de buradaki yaşamını temelli bırakman gerek."
"Haksızlık gibi geldi bana."
"Herkes bu şekilde düşünür ama bu evrenler arası huzuru ve güvenliği sağlamak için konmuş bir kural."
"Baksana, sen fazla bilgili görünüyorsun bu konular hakkında."
"Bizim okulumuzda geometri, filozoflar, gramer vb zırvalıkları hayatımız boyunca öğretmiyorlar. Senin şu an lisede gördüğün konuları biz ortaokulda bitirdik ve şimdi de bu evrenler arası iletişimleri, bağları, ruh eşleri, boyutlar arası seferleri öğreniyoruz. Övünmek gibi olmasın ama Ametistland cidden iyi bir eğitim sistemine ait."
"Orada yaşamak isterdim, sen olmasaydın tabi."
"Haha, pek komik."
Hyunsuk, AmetistLand'ın gerçekten ilgi çekici olduğunu kabul etmişti. Nasıl olur da böyle güzel bir evrenden bunun gibi gıcık bir çocuk gelebilmişti? Ruh Eşi ola ola bu egoist velet mi olmuştu yani? Daha düzgün birine denk gelemez miydi?
Derken birden Jihoon dibine kadar geldi ve bir elini Hyunsuk'un beline sardı. Hyunsuk, refleksif olarak, karnına bir tekme attı.
"NE YAPIYORSUN BE?! SAPIK!"
"ÖKÜZ KUDRETİ VAR SENDE BE!"
Jihoon, darbe yediği karnını yavaş yavaş acılı bir yüz ifadesiyle okşarken bir yandan da kısık sesle söyleniyordu. "Kasın yok diye hafife aldım, Allah tüm kuvveti bacaklarına vermiş... O nasıl bir tekme?!"
"Boşu boşuna futbol oynamıyorum herhalde Bay Kas Yığını! Pardon, Sapık! Bundan sonra sana sapık diyeceğim."
"Bizim evrenimizdekilerin bel fetişi var, Choi Hyunsuk. Biri aniden beline sarılırsa nasıl bir tepki vereceğini merak etmiştim sadece, geri döndüğümde uyarayım da sen bizim boyuta gelince bizimkiler de tekme yemesinler herhangi bir yerlerine!"
"Birbirinizin beline mi sarılıyorsunuz orada?"
"Bu bir sevgi göstergesidir seni aptal! Hatta bir selamlaşma bile diyebiliriz."
"Bu hâlâ senin bir sapık olduğun gerçeğini değiştirmiyor."
"Nasıl?"
"Bu hafta içerisinde hep ben giyinirken izlemeye çalıştın."
"Bu sadece sana özel."
"Niye be?!"
"Senin sapığınım ben."
Hyunsuk bir an boş boş baktı Jihoon'un sırıtan yüzüne. Pekala, dedi içinden. Bunu kendi evrenine gönderme vakti gelmişti.
"Kalk, kalk hadi!"
"Neden ya?"
Hyunsuk minik kollarıyla, kas yığını Jihoon'u sırtından iteklemeye, yataktan indirmeye çalıştı. "Evrenine git, hayde! Bugünlük yeter, seni görmek istemiyorum bugün."
"Yarına gelirim ama, özleme fazla."
"Özlemem, özlemem. Merak etme sen, haydi git!"
Jihoon kalkıp aynanın karşısına geçti ve son bir kere ona baktı. "Görüşürüz, Hyunsuk."
" 'Hyunsuk hyung' diyeceksin."
"Gün gelecek sen bunu dememi istemeyeceksin."
Bölüm sonu
Okuduğunuz için teşekkür ederim ♡
Bir sonraki bölüme kadar kendinize iyi bakın, Teu-byee!!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paralel Ayna | Hoonsuk | TREASURE
Fanfiction"Elimi tuttuğun an bir daha bu evrene ait olmayacaksın. Seni tanıyan herkes seni unutacak. Benim evrenimde sen ve ben sonsuza kadar beraber olacağız, mutlu olacağız." ✉⏤͟͟͞͞☆ 𝑯𝒂𝒓𝒖𝒔𝒅𝒊𝒂𝒓𝒚