Bölüm şarkısı: kum - iki yabancı.
Tanrı insanı unuttu, şeytan vekil
Doğru ile yanlış yer değiştirmiş
Bir muammâ kimin ne yaptığı
Anlaşılamadı bir türlü
Kim kime kefil
Dualar işlemiyor galiba eskimiş..Attila İlhan - Ayrılık Sevdaya Dahil.
Yatağına uzanmış tavanı seyrediyor, bir yandan da eve gelmeden önce aldığımız biraları yudumluyorduk. Şarkı açalım diye tutturduğumda katiyen istemediğini belirtmiş ve fakat benim ısrarlarıma daha fazla dayanamayıp mağlup olmuştu. Arkada en sevdiğim şarkılardan biri çalıyorken sırtımı yatak başlığına yaslamış, gözlerimi tavana dikmiştim. Şarkıyı tekrara aldığım için sürekli aynı sözleri mırıldanıp duruyor, arada bir de mola verip biramdan bir yudum alıyordum. Enfes bir andı benim için.
Bakışlarımı yanıma çevirdiğimde onun benim aksime fazlaca keyifsiz ve düşünceli göründüğünü fark etmiştim. Yüzüm anında düşerken "Sıkıldıysan gerçekten kapatabilirim." demiştim aniden. Sesimi duyduğu an şoktan çıkmış gibi ani bir hareketle gözlerini benimkilerle buluşturduğunda anlamadığını belirtmek ister gibi tek kaşını kaldırmıştı. "Şarkıyı yani." demiştim ben de gözlerimizi birbirinden ayırıp bakışlarımı bu kez de karşımdaki duvara odaklarken.
Kısık nefes sesini ve ardından saniyelik gülüşünü duyduğumda iki saniye daha ona bakmadığım için lanet etmiştim kendime. "Hayır, sevdim." demişti sonra. Bakışlarının hâlâ üzerimde dolandığını hissedebiliyordum. "Şarkıyı yani."
Bu sözleri büyük bir kahkaha atmama neden olurken koluna vurmuştum bir tane. "Oynama benimle." demiştim tersler gibi.
Biramın bittiğini fark ettiğimde hafifçe yatağın yanındaki küçük buzdolabına eğilmiştim. "İstiyor musun bir tane daha?" diye sorarken çoktan kendime yeni bir tane almış ve açmıştım bile. Fakat o yine kendi sessizliğine bürünmüş, ifadesizliğe gömülmüştü. Hızlıca telefonuma uzanıp şarkıyı kapattım ve birkaç dakika onunla beraber sustum. Bol bol düşünsün istedim, aklındaki her neyse bir kara bulut misali günlerce onunla dolaşmasın diye dualar ettim. Onu rahatsız eden her şeyin ondan uzak olmasını diledim.
"Tanrı gerçekten var mı?" dedi uzun bir sessizliğin ardından.
Donakaldım. Birkaç saniye önceki düşüncelerimi duymuş da dualarıma cevaben bunu soruyormuş gibi hissettim, ürperdim. Bu konuyu ilk açışı değildi belki ama küçüklüğümüzden bu yana inançlarımız hakkında hiç konuşma gereğinde bulunmamıştık.
"Hep vardır diye düşündüm aslında. Biliyor musun?" dedi önce. Cevap beklemediği her hâlinden belliydi, başını öne eğmişti hafifçe. Titrek bir nefes çekti ciğerlerine. İçini dökmek için çırpınıyordu sanki kalbi. "Duysun diye yalvardım. Duymadı. Küçücük çocuklardık, buz gibi soğukta sokaklarda uyurduk. Aç kalırdık, karnımız niye gurulduyor anlamazdık. Görsün diye dualar ettim. Görmedi. Belki de gördü, bilmiyorum. Tanrı her şeyi görür ve duyar sonuçta, değil mi? Büyüdükçe bu sefer de sorularıma cevaplar versin istedim. Vermedi. Sence var mı gerçekten? Yoksa sadece bizi mi unutmuştu?"
Çocukluğumuzdan bahsetmeyi sevmezdi. Sokak çocukları olmamızı öylesine kabullenmiş, öylesine ötekileştirmişti ki kendini; biz diğerleri gibi olamayız diye ısrar ederdi.
Hatırlıyorum, on dört on beş yaşlarındaydık, bir kızdan hoşlanıyordu. İlk önce koşa koşa gelip bana anlatmıştı, kocaman sarılmıştım ona sonra. Seviyorsun onu, demiştim heyecanla. O an gözlerini kaplayan korkuyu da çaresizliği de bir daha hiç unutamadım. Zaten o günden sonra da bakışları hiç değişmedi. Durumumuzu en iyi anladığı, en net kabullendiği gün o gündü bence. Kollarımda dakikalarca ağlamıştı o akşam. "Ben onun dünyasına çok uzağım." demişti. "Biz o dünyaya ait değiliz, Eylül."
Değildik. Aradan yıllar geçmişti; olgunlaşmış, farklı düşünce yapılarını benimsemiş, yetişkin insanlar olmuştuk ama hâlâ o dünyaya bir türlü adım atamamıştık. Bu bizim korkaklığımızdan mı kaynaklanıyordu, yoksa imkansızlıktan mı ibaretti bilmiyorum. Sadece, artık denemeyi bırakmıştık.
"Bence var." dedim birkaç dakikalık düşünme süremin ardından. "Sadece bizim sınavımız çok erken yaşta başladı, adil değildi belki bilmiyorum. Ama benim dualarımdan en büyüğünü kabul etmişti." dedim içten bir gülümsemeyle ona bakarak. "Aile kavramını öğrendiğim ilk zamanları hatırlıyor musun? Sana sorular sorup duruyordum."
"Evet." dedi kısık bir ses tonuyla, cümlelerimi dikkatle dinlediğini hatırlatır gibi. Devam ettim sonra. "Bi' aile dilemiştim o zamanlar." dedim omuz silkerek. "Yalnızlıktan korkuyordum, biliyorsun. Ondan sonra, benim ailem sen oldun. Bir daha hiç yalnız kalmadım. Ama bunun için çok çabalamam gerekmişti, daha altı yaşındayken bile günlerce beni peşinden koşturmayı başarmıştın." sonlara doğru sesim sinirle yükselirken o ise gülmeye başlamıştı.
"Tanrı pes edenleri sevmiyordur belki." dedim sonra, gözüm duvardaki saatte takılı kalırken. Bir şeyleri yeni yeni fark ediyormuş gibiydim. "Neden daha fazla çabalamadık? Neden hâlâ bu karanlıkta debelenip duruyoruz? Belki kurtulmak için daha çok çabalasak bizi duyardı da, severdi de."
Kolunu omzuma attığını hissetmiştim ve fakat bakışlarımı duvardaki saatten bir türlü alamıyordum. Serçe parmağını bana doğru uzatırken "Tanrıya kendimizi hatırlatacağız o zaman." dediğini duydum. "Söz veriyorum."
🪷
23/09/1997"Bu sana üçüncü mektubum. Acaba bir süre sonra saymayı bırakır mıyım? Sanmıyorum. Neyse, bugün biraz sarhoşum. Yine yazım çirkin olacak gibi, alışsan iyi olur.
Bugün bana bir söz verdin. Şayet Tanrı bizi unuttuysa ona kendimizi hatırlatacağız, dedin. Hatırlatalım, Rüzgar. Kendime olan inancım, senin sözüne olan güvenimden çok daha az. Ama sen yaparız dersen, her şeyin mümkün olduğuna ikna olurum ben.
'İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu. İçimizdeki şeytan yok. İçimizde aciz var, tembellik var, iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç olan şey; hakikatleri görmekten kaçmak var.' (Sabahattin Ali - İçimizdeki Şeytan.)
Bu paragrafın da altını çizmiştin ve bunu bugün beraber kelimelere döktük. Fark etmeden bu satırları yorumladık seninle ve sanırım artık ikimiz de daha iyi anlıyoruz bir şeyleri.
Artık hakikatten kaçmayalım, olur mu? Artık aciz olmak istemiyorum, beni içimdeki şeytandan kurtar."
-Eylül.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
talihsiz caddelerde şans kovalıyorum
Teen Fiction"Bazen yürüyüşe çıkıyorum geceleri. Talihsiz caddelerde şans kovalıyorum bir sokak kedisi gibi. Biri görür de belki nasıl olduğumu sorar diye umutlanıyorum. Sen bile sormazken üstelik. Bir aptal gibi, umut ediyorum." Not: Kitabı okumaya başlarken ta...