Eelsina'nın gözyaşları içinde sarıldığı Myles'ın yaydığı havanın tamamen olmasa da oldukça farklı olduğunu fark eden Marwin bu hissi tanıyordu. Bu gücü, bu baskınlığı bu yoğunluğu çok iyi tanıyordu. Öldüğünü gözüyle gördüğü adamın yaydığı aynı hissi alıyordu şimdi Myles'dan. Myles'ın gözleri Marwin'i bulduğunda genç adam, biraz daha sakinleşen Eelsina'dan ayrılıp hala şaşkınlıkla ona bakan kızı tek kolunun altına alıp yaşlı adama bakıp gülümseyerek "Marwin! Çok büyümüşsün. Son gördüğümde saklanıp bizi izlerdin" demişti.
Marwin gözleri kocaman olarak "Lin! Ama nasıl? Senin öldüğünü gördüm. Kendi gözlerimle gördüm! Çocuklarınla birlikteydin. Vincent'ın askerleriyle çarpışıyordunuz ve Vincent öldürdü seni! Bana saklanmamı söylemiştin." demişti haykırarak. Myles'ın gözlerindeki ve yüzündeki gülümseme çocuklarının ölümünü hatırladığında solarken o güne geri gitmişti. Soğuk bir şekilde "Başıma gelecekleri tahmin etmiştim ve önlem almıştım diyelim" demişti.
Marwin hala olanlara inanamayarak gözleri önünde öldürülen adamın nasıl olup da karşısında durduğunu anlamıyordu. Kendini biraz toplayan Sia "İki bin yıl oldu" dedi kustuğu köşeden uzaklaşırken. Lin bu sefer gözlerini Sia'ya kaydırdığında yeniden gülümseyerek "Rosa kadar zekisin Sia. Sana da teşekkür etmem lazım. Bunca sene çektiklerin için üzgünüm ama artık bitti" demişti sevgi dolu bir ifade ile. Sia Myles'ın o şımarık yüzünde gördüğü babacan ifade ile bir an duygu karmaşası yaşasa da kafasından hızlıca yaptığı bir hesapla iki bin yıl olduğunu bulmuştu ama yerine oturmayan bir şeyler vardı hala. Dokuz yüz yıl Eelsina'nın hüküm sürdüğü zamanlar dokuz yüz yıl uykuda geçen yıllar ve iki yüz yıl da Eelsina doğmadan önceki yıllar iki bin sene etse de dünyada hiç kurtadam kalmamışken nasıl olup da geri dönebildiğini anlamamıştı.
"Ama kurtadam soyu tükendi. Bir tane bile yok!"
"Öyle mi dersin?"
"Vincent hepsini yok ettiğini söylemişti ve bunca zaman birine bile rastlanmadı."
Lin kolunun altına sinen kıza dönüp "Sakinleştin mi huysuz uzun diş?" dediğinde kendini daha da toplayan Eelsina onun sıcaklığından ayrılmak hoşuna gitmese de kolunun altından çıkmıştı. Hala inanamıyordu böyle bir mucize ile karşılaştığına. Burnuna dokunup gülümseyen adama o beş yaşında gördüğü zamanlardaki gibi şirin bir şekilde bakan kız sonunda içten bir şekilde gülümserken karşısındaki yakışıklı adam da "Bu gülüş için ne kadar bekledim biliyor musun? Beni tanıyamamış olmanı anlarım ama nasıl gülümsemekten vazgeçersin Eelsina?" diye sormuştu.
"Gülümseme sebebim ortada yok sanıyordum."
"Senin gülümsemek için bir sebebe ihtiyacın yok ufaklık. Sakın yapma bir daha! Ah bu arada bana çocuk mu diyordun sen?"
Dudaklarını uzatırken Eelsina, Lin olduğunu bilmeden Myles'a yaptıklarını hatırlayınca gülümsemeden edememişti.
"Nasıl oluyor da buradasın? Ben uyuduktan sonra neler oldu?"
"Anlatacağım ufaklık her şeyi anlatacağım. Şimdi izninle şunları ben alayım."
Kızın boynundaki muskaları çıkarmaya çalışınca ona engel olan Eelsina'ya kaşlarını kaldırarak bakan Lin "Onlar benimdi ufaklık." dedi.
"Bana gönderdikten sonra geri alamazsın biliyorsun"
"Seni gözümde fazla büyütmüşüm ne yapayım! Kim dedi sana tüm gücünü toplamadan uyan diye"
"Uyandığımda gücümün bir kısmının olmayacağını bilmediğini söyleme bana!"
"Tamam ukala ama yine de bunlar bende kalacak. Sana bunları hazırlayan bendim zaten ve ben burada olduğuma göre gerek yok artık bunlara"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bluemoon (ASKIDA)
VampireMyles sıradan bir sokak çocuğuydu. Ta ki ev bildiği viraneye garip bir kız gelene kadar... Pandoranın kutusu açılıyor, 900 yıllık nefret ortaya çıkıyor!