Dünya Dönmeyi Bırakmıştı

207 164 9
                                    

Evde oturmak şimdiye kadar hiç böyle iyi gelmemişti. Belki de ortada Damla'nın cesedi olduğu içindir. Normal bir gün yaşamıyorduk. Kaza yapan arabanın yanına inebilecek kadar cesaretli değildim. Keremde böyle bir şeyi yapamazdı. İkimizde Damla'nın ölüsünü görmek istemiyorduk. Birkaç saat öncesine kadar, içinde ruhunu barındıran yüzünü bile görmemeyi dilerken... Şuan ölüsünden korkuyordum..

"Arabada ilerliyordu..." dedim fısıltılı bir şekilde. Kerem'in bana anlamaz gözlerle baktığını fark ettim. Cümlemi düzeltme gereği duydum. Ondan sakladığım şeyler olduğunu düşünmesini istemiyordum doğrusu. "Yetişemedim... Gerçi.. Haberim yoktu da.." Ağızımda böyle geveledim işte. Çünkü başka diyebileceğim hiç bir şey yoktu.

"Nasıl yani? Sen Damlayı buraya gelirken gördün mü?" Yüzündeki şaşkınlık çok belli oluyordu. Evet desem ne değişecekti ki?

"Bizzat yüzünü değil, arabasını.." yüzünde aydınlanmış bir ifade belirdi. Olayın parçalarından birini çözmüş gibi bana dönüp sordu. Bende bir şeyleri anlamak istiyorum artık!

"Yüzünü... değil. Arabasını mı? Sadece.." Başımı onaylarca salladım. Aklından olasılıklar akıp gidiyordu sanki. Bir Açılıp bir kapanan ve bu ikisini salisede gerçekleştiren Kerem bana şuan "O ölen Damla olmaya bilir." diyordu. Tabi ki bunu ikimizde bilmiyorduk. Cesede bakmamıştık. Fakat ne kadar içim el vermese de bakmaya gidecektik. Ölen kişinin Damla olduğundan emindim. Tek sıkıntı Kerem'i buna ikna edemiyor olmamdı.

Ona oradakinin yüksek ihtimalle Damla olduğunu, kendisinin bile ne dediğinden haberi olmadığını söylesem de inanmıyordu. Gitmeye kararlıydı. En sonunda büyük direnmelerle verdiğim savaş sona ermişti. Biraz daha utanmasa beni sürükleye sürükleye götürecekti o cesedin yanına. Bir şekilde herkese her istediğini yaptırabiliyordu, resmen adama böyle bir güç bahşedilmişti. Ben anlam veremiyordum. Ne görmeyi bekliyordu? Kanlar içinde yatan Damlayı mı? Kimi? Kimleri?

****

Olay yerine vardığımızda, ormanlık alana nasıl gireceğimizi düşünmediğimizi fark ettim. Yolun kenarındaki kaldırımda kalakalmıştık. Kerem'in de bir fikri yok gibiydi. İstanbul'un bu tarafı ile ilgili en ufak bir bilgiye bile sahip değildim. Aramızda tek bilgili yanımda duran şu yarım akıllıydı. Aslında düşününce ona güvenmek saçma gelmiyor değil. Adamın kendine hayrı yok! Artık ben ne bekliyorsam işte.

Aşağıya inemezdik belki ama, Damla'nın -Yani galiba Damla'nın- araba ile yuvarlandığı alana uzaktan bakabilirdik. En azından arabanın camından sarkan bir kız bize yeterli olurdu. Sonuçta ben morg görevlisi falan değilim.

Keremle gördüğümüz manzara şok ediciydi. Gerçekten şok ediciydi. İliklerimize kadar gerilmemiz gereken bir ortamda bulunuyorduk. Belki de şuan hemen buradan arkamıza bile bakmadan kaçmalıydık. Kerem kendinde değilmiş gibi bakmaya başlamıştı. Ben ise şizofren olup olmadığımı sorgulamakla meşguldüm. Tanrım! Ne oluyordu? Nefesim yavaş yavaş hızlandı. Sanki aniden kalbim duracak, ölü sayısı ikiye çıkacak diye düşünürken; hatırladım. Ortada bir ölü yoktu ki, şuan tek kurbanımız Serdar'dı.

"Araba nerede..? Kerem?" Evet, imkansız olan bir sahnenin baş rolleriydik. Ne araba, Ne de bizim görmeyi beklediğimiz Damla ortada yoktu. Orman sanki hiç bir şey olmamış gibiydi. Kendi beynimi sorguya çekmiştim. Keşke gelmeseydik.

Tam duyamadığım bir küfür fısıldadığını işittim. Artık her ne diyorsa sonuna kadar haklıydı. Buz kesilmiştim. Soğuk soğuk akan terim, vücudumun her yerine dağılmaya başlamıştı. Yaşadığım duyguya korku dersem, diğer yaşadıklarıma bir isim takamazdım. Sorun çok büyüktü. Kerem'e döndüm. Yüzü yıllar önce kurumuş bir cesedi andırıyordu. Sanki onu mezarından kaldırıp getirmiştim. Belli ki şuan o da toprağın en dibine batmayı diliyordu.

KayıplarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin