Kül oldu her şey.
Anılar alevlerin arasında yandı ve uçtu gitti, duvarlarda yankılanan kahkahaların sesini yanan eşyaların külleri sardı. Yangının ortasında kalmış, yaraları fazla olan küçük bir kız çocuğu. İlk gün ki gibi savunmasız, büyük gözleri yaşlı, kalbindeki o küçük korkusu..
Ruhu küçük ama gözleri çok büyük, ışıltılı ve henüz feri yerinde. Ağlamayı sevmez, koşmayı ve babasıyla paten yapmayı çok severdi. Sıcakları sevmedi, narin teni kızarana kadar soğukta nefesiyle ısınır, ayakları yara olana kadar buzun üstünde kayar dururdu.
Babasının küçük kızı, annesinin canıydı.
Mutluluk ne zaman bu kadar erişilmez olmuştu? Onlar gidince mi? Yoksa sarılacak kimsesi kalmadığını anlayınca mı?
Canı yanardı, küllerin düştüğü yaradan, en çok da gördüklerinden. Göğe bakmak istedi, gece uyumadan önce annesinin anlattığı masallardaki Ay Dedeyi görmek istedi. Yıldızları sayardı, sonra babası gelir annesiyle beraber küçük kız uyuyana kadar onu izlerlerdi. Karanlıktan korkardı, her ne kadar yıldızları sevse de karanlık çok korkuturdu onu.
Küçücük yaşını rengarenk renklerle geçirdi, siyah ve kaküllü saçları belinde, teni bembeyazdı. Kızardı annesi, küçük kız saçlarına dokunmasına izin vermezdi. Şimdi renklerinin kül olacağını bilse saçlarını annesine kurban ederdi.
"Gözlerini kapatmazsan bu gece masal yok küçük hanım." Babası, yüzündeki her zaman ki sahte öfkesiyle parmağını salladığında küçük kızı kıkırdadı.
Yanına yasladığı ayıcığını sımsıkı kavradığında, pembe dudaklarına gülümsemesini konduramadan edemedi. Bakışları uykulu olsa bile parıltılı, babasının yansımaları vardı. "Uyumak istemiyorum," dedi, beyaz yorganını sıkıp. Uykusu gözlerini mayıştırsa bile uyumak istemedi. "Hem ben küçük hanım değilim." dedi kaşlarını çatarak.
Ben büyüdüm, artık senin küçük kızın değilim baba.
Gözlerini kırpıştırdı, uykusuna yenik düşerek kocaman esnediğinde babası güldü. "Büyükler bu saatte uyur ama küçük hanım." diyerek, parmağını kızının çenesine dokundurarak gülümsedi. Babasının küçük hanımı, hep öyle kalacaktı.
"Ben büyüdüm baba! Artık küçük değilim," diyerek çattı kaşlarını, anaokuluna yeni başlamıştı. Yeni ülkesinde, yeni evinde. Yuvarlak yanaklarını şişirerek, esnemesini tutmaya çalıştı. "Hem annem bana forma bile aldı." mırıldandı, yuvarlak gözleri buğulu bakmaya başladığında gözlerini kapatmamak için kendi içinde minik bir savaş veriyordu.
Babası, kızının sevimli halini görerek gülümsedi. Bir kızın isteyebileceği en iyi babaydı Lalisa'ya göre. Babası onun en büyük kahramanı, o da babasının küçük hanımıydı. Aralarındaki bu sevgi alevlerle sökülmeyecek kadar kuvvetli olduysa bile en çok yara veren de buydu. Birine fazla değer vermek.
İnsan bu bencilliği yapacak kadar kör iken, istemsiz duygular söz dinlemeyecek kadar acımasızdı.
"İyi geceler küçük hanım." dedi babası, sonunda kendini uykuya bırakan küçük kızına. Bakışları onda gezindi, anlatılamayacak masalsı güzelliği, güzel ve umut dolu gözleri hep onunlaydı. Kalbindeki rengarenk mutluluklar kocaman gülümsemesine yakışırdı. Renkleri hiç solmayacak gibi, sanki hep babasının küçük hanımı kalacak gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nefha
Fanfictionsevişirken saçını seveceğim küçük kız, patenlerinle çizdiğin o buzları ensende eriteceğim, ringte seni düşleyeceğim, senin için yanacağım küçük kızım. text, L und J.