"Sonunda başbaşayız Jeon Jungkook." Dudaklarında zevk, gözlerinde tam da ondan beklenildiği gibi kara irislerin donukluğu vardı. Şimdi bu ses geçirmez odada onunla başbaşa, tam da hayalini kurduğu gibi. Büyük olmayan ellerini masada birbirlerine buluşturdu. Dişi bir aslanı andıran gözleri bir kez olsun ondan ayrılmıyordu. "Tam da hayalimdeki gibi."
Fakat ne âlâ karşısındaki suçlu bir o kadar da erkek bir aslandı.
Kenarında acısı çoktan geçmiş küçük bir yara kabuğu, gözünün tam altında da silik bir morluk vardı. Dudaklarının kenarı usulca yukarı kıvrıldı, gözü kısılmıştı. "Hayalimizdeki gibi," masada kelepçeli duran yaralı parmaklı elleriyle soğukkanlı bir tavırla sandalyesine yaslandı. "Bayan Jennie Kim." diyerek başını salladığında dudaklarındaki alay bir gülümseme hâlâ oradaydı.
Saçları her zamanki gibi kıvrımlı tutamlarla önüne düşüyordu. Polis baskınına maçın bitiminde denk gelmişti. Ki siren seslerini duyduğunda şaşırmamıştı. Bu elbet olacaktı zaten. Gövdesindeki hatları belli edecek kadar dar bir siyah tişört vardı üstünde, boynundan içine düşen gümüş kolyesi ile.
Jennie içinde yaşadığı heyecanı bir yana, öfkeyi ön plana çıkarmak isterken bütün duygularına tezat gülümsedi. "Sonunun bu sikik oda olacağını biliyordun," yaslandığı masadan geri çekildi, salık bıraktığı saçlarının altındaki şakağı seyirmeye başlamıştı bile. "Bana kızma sakın, seni ait olduğun yere getirdim." dediğinde Jungkook sesli bir şekilde gülerek, boynunu geriye attı.
Jennie ile ikisi, dişi ve erkek aslan.
"Kızmak ne haddime." derken yüzündeki gülümsemeyi biraz azaltmış, kelepçeli ellerini sıkmıştı.
Jennie, sildi gülümsemesini. Sorgu başlıyordu. Kaşları adeta bir yay gibi çatıldı, çenesini ise kemiğini belli edecek kadar sıktı. "Bırakalım bu boktan muhabbetleri," derken sesinin o sert tonu şeytanın zevcesinin ruhuydu. "Bilerek yaptın." dedi, ifadesini bozmadan.
Jungkook ise onun tam tersi, zehri içine akıyor. Tekrar burnundan sert bir nefes çıkartırken tekrardan sırıttı. "Ne kadar da zekisin," dediğinde kaşı havaya kalktı, ayriyetten yayıldığı sandalyesinde boynunu geriye attı. Sıkılmıştı. Hem, şimdi bile konumunu siklemeyip, aklında küçük bir hanım vardı. "Seninle başbaşa kalabilmek için yaktım o evi, yıllardır peşimde dolanmıyor musun? Mutlu ol biraz." dediğinde sıkıldığını göstermek için ofladı, bakışı odada gezindi.
Bilerek yapıyordu.
Jennie dudağının kenarını içten ısırdı, o demirimsi tat ağzına bulaşırken iki ellerini aniden Jeon'un iki yanına koydu. Masanın sesi odayı inletti. Gözleri yüzündeki o alaycı simayı eşeliyordu. "Seninle öyle güzel dalga geçerim ki ömür boyu güneşi göremez," başını daha çok eğerken masaya yaslanan elleri beyazladı. "O fink attığın sokuk ringe bir daha adımını atamazsın." dedi, sert bakışları kıvrımlı dudağına nefretle baktı.
Fakat sözcükleri ve tehditleri bir duvara çarptı. Jungkook tıch tıchlayarak kafasını iki yana salladı. "Yalnız benim sevgilim var," Jennie'den bilerek geri çekildi. "Bu kadar yaklaşmazsak sevinirim, kendisi baya bir kıskançtır. Tanısan çok seversin." dedi alayla. Evet Jennie, küçük hanımı çok severdi kesin.
Jennie içini karınçalayan hisle gözlerini yumduğunda, öfkesini yenmek adına elini masaya vurdu. Öyle ki masa yerinden oynamıştı. "O gevşek ağzın bana sökmez Jeon, sevgili kız arkadaşını hayal kırıklığına uğratmak istemiyorsan döküleceksin!" dediğinde sevimli yüzünün aksine zehirli bir çekicilik, koyu bir gölge vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nefha
Fanfictionsevişirken saçını seveceğim küçük kız, patenlerinle çizdiğin o buzları ensende eriteceğim, ringte seni düşleyeceğim, senin için yanacağım küçük kızım. text, L und J.