Tenim soğuk, düşüncelerim sıcak. Bir yanık kokusu, külleri bile uçuşmayan bir yangın, cesetlerin bile bulunamadığı o yangın. Hayatımı söküp aldı ve bu öyle bir acıttı ki nefsim karanlığın alemine düşmüş, bana acımadızlığı öğretmişti. Annem ve babamdan nefret ettim bazen.Beni bıraktıkları için onlara kızıyordum, ölü bedenleri bile bulunamamıştı. Onları son kez bile görmeme izin vermedikleri için onlardan nefret ediyorum.
Fakat o silinmeye başlayan kokularını hâlâ yaşatmaya çalışıyorum. Bana bıraktıkları tüm gücümle. Mezarları bile olmayan annem ve babamın şereflerine.
Şimdi rüzgar saçlarımı tenimde vals ettiriyorsa onların sayesindeydi. Dudaklarım hâlâ şimdi ki gibi kuruyabiliyorsa nefes aldığım içindi. Kaçan nefeslerim.. onlar için. Elimden geldiğince sarıldım üstümdeki ince beyaz battaniyeye. Hava soğuk olmasa dahi düşüncelerim beni buz haneye koyuyordu adeta.
Ellerim boynumun altında, tenimi avarece okşuyor. Oradaki sızıları hâlâ hissediyorum. Dün gece yaşadığım o koyu anlar gözlerimin önüne düştü. Aklımı kötü düşünceler meşgul etse dahi gülümsememi sağladı. Birbirimize açtık, fakat yemeği hâlâ ağzımıza koymamıştık bile.
Gözlerim duvar saatinde, birbirini takip eden akrep ve yelkovan.. biri gidiyor diğeri de peşini asla bırakmıyordu. Hiç gitmeyecek.
Gözlerim sızladı, sanki o hiç gitmeyecek gibi.
Yatakta tek başıma, bir şey yapmadan öylece yatıyordum. Bacaklarımda derin bir bıçak izi misali ağrı vardı. Geceyi bitirdiğimizden beri ağrıyor, bana ilaç verse bile vücudum yapısı çok düşük. Fakat o saniyeler aklıma geldikçe bile nefeslerim hızlanıyordu.
Dün ki Jungkook, benimkinden farklı ama bir o kadar da lezizzdi.
"Lalisa," arka tarafımdan, kapının eşiğinden geldiğini tahmin ettiğim bu kısık ses ile avuçlarımı sıktım. Sesi biraz boğuk, biraz da adımı mırıldanırken yumuşaktı. "Öylece yatacak mısın ufaklık?" alay edercesine güldüğünde adım seslerini duydum.
Ona sırtımı henüz dönmemiştim. Üstelik üstümde sadece beni sarmalayan bu ince bez parçası vardı. Dün fazlasını bile görmüş olsa dahi dün dünde kalmıştı.
Ona cevap vermek istesem dahi yaklaştıkça burnumu okşayan kokusuna rağmen omzumu silktim. Fazla düşünmedik ikimiz de, sadece akıp giden taneciklere istediğimiz gibi takıldık. Yanımda oluşu hoştu. Yanımda biri olması çok hoştu.
Yatağın diğer yanına oturduğunu hissettim çöken yerden. Yeni duş almış, benim duş jelim gibi kokuyor üstelik. Süt ve bal. Oysa ne kadar yakışmıştı ona, üstünde taşıdığı kandan daha güzeldi.
"Kalkmayacak mısın?" diyerek sessizce kullandı sesini. Onunla inatlaşmak istiyordum, çünkü canım istiyordu. Sorusuna cevap vermeden onaylamazca mırıltılar çıkardım. "Eğer gerçekten uyuyor olsaydın seni göğsüme alırdım, fakat yalancılara yer yok." dedi ve o derin sesinin kulağımın arkasına değdiğini hissettim. Bu irkilmeme sebep oldu, örtüyü daha çok sardım ve nefesini kulağımın ardında hissederek kendimi dizginlemeye çalıştım.
Doğru ya, uyuyamadığımı biliyordu.
"Yorgunum ama.." gözlerimi araladım, yalan değildi dediklerim. Yorgundum, üstelik ders saatime de geç kalmıştım. Bu süreçte hayatım o kadar yoğun ilerliyordu ki yaklaşan olimpiyatlar başka bir darbeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nefha
Fanfictionsevişirken saçını seveceğim küçük kız, patenlerinle çizdiğin o buzları ensende eriteceğim, ringte seni düşleyeceğim, senin için yanacağım küçük kızım. text, L und J.