14

2.1K 288 23
                                    

lana del rey, say yes to heaven*

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

lana del rey, say yes to heaven*

Güzel bir evin içinde Kim Taehyung ile beraber yaşadığı hayalini kurmadan edemiyordu. Her seferinde Taehyung'un karnı hafif şiş, etrafta koşuşturan birkaç küçük çocuk oluyordu. Hepsi Taehyung'a benziyordu. Güzelliğini ondan almışlardı. Hayalinin yok olmasından korkar bir şekilde dalıyordu düşüncelere. Bir gün gerçekleşeceklerini umuyor, hayatını ona göre şekillendirmek istiyordu.

Sınavların başlamasından hemen önceki hafta sonunu değerlendirmek için arkadaşlarıyla geldikleri bu ev; hayalindeki evin birebir aynısıydı. Tek katlı, kiremit çatılı bir ev. Büyük bir bahçe. Sandalyelerin olduğu üstü kapalı bir veranda. Koşuşturan küçük çocukların dışında her şey hayalinde kurduğu gibiydi. Taehyung'un ailesinin küçük evinde yapacakları hafta sonu buluşmasını nihayet gerçekleştirmişlerdi. Yoongi'nin yüzünde bulunan izler neredeyse silinmişti, Jimin'in yanında hâlâ çekingen davranıyor olsa da biraz daha rahat görünüyordu. Hoseok ve Seokjin yiyecek bir şeyler hazırlamak için aldıklarını arabadan eve taşıyorlardı. "Hyung." diye seslendi Taehyung ona, hâlâ verandada dikiliyor ve hayaller kuruyordu o anda.

Evin salonu büyük değildi. İki koltuk, küçük bir şömine, orta sehpa ve bir kitaplık vardı. Mutfak ile aralarında hiçbir engel yoktu. Seokjin malzemeleri poşetlerden çıkarmaya başlamıştı bile. "Tuhaf." dedi Yoongi onun yanında dikilirken, Jungkook bakışlarını yanındaki arkadaşına çevirdi. "Aralarındaki uyumu göremiyor olamazsın, Jungkook. Tuhaf. Hoseok pasif alfa olduğu için mi sence?" diye sordu Yoongi, anlam veremiyordu. Hoseok büyüğü ne derse yapıyor, ona uyumlu bir şekilde hareket ediyordu. "Alfa-Alfa eşleşmesi olmaz hyung." dedi kendine engel olamadan, Yoongi bakışlarını kısa bir an Taehyung'a çıkardı. Taehyung bir koltukta oturmuş, telefonuyla ilgileniyordu.

Jungkook arkadaşıyla konuşmanın tehlikeli yerlere gideceğini anlayarak uzaklaştı ondan, Taehyung'un yanına oturdu. "Şömineyi yakmamız gerekiyor mu?" diye sordu Jimin, başka bir odadan onlara katıldı. "Şu an iyi ama akşam soğuk olacaktır. Odunlukta yeterli odun varmış, babam o konuda endişe etmeyin." dedi Taehyung, Jimin de boş koltuğa oturdu ve bakışlarını Yoongi'ye çevirdi. "Sen neden ayakta dikiliyorsun?" diye sordu Jimin, onu oturması için yanına çağırdı. Yoongi itiraz etmeden ona uydu. İkisinin de çiçekleri tişörtlerinin yakalarından belli oluyordu. Taehyung dik yaka bir bluz, Jungkook ise gömlek giymişti. Kendini gergin hissediyordu. Seokjin hâlâ çiçekleri konusunda tek kelime etmemişti. Konuyu ne zaman açacağını bilememek geriyordu onu.

Mutlu olmak istiyordu Jungkook. Yanındaki bedene istediği gibi sarılmak, öpmek, yanında olduğunu hissettirmek istiyordu ama yapamazdı. Taehyung lise zamanlarında yeterince zorluk yaşamıştı, bir kez daha onu benzer bir durumun içine sokamazdı. Bu kez yanında olacak olmasına rağmen yapamıyordu. Kelimeler dudaklarından dökülmüyordu. Onunla aynı odayı paylaşmayı seviyordu. Sarılarak uyumak, her an onu izlemek yetiyordu, ondan başkasını görmek istemiyordu. Delirdiğinin farkındaydı. "Çok sessizsiniz, tuhaf hissediyorum." dedi Jimin, sehpanın üzerinde duran telefonunu aldı eline ve müzik açtı. Başını Yoongi'nin omzuna koyarak gözlerini kapadı. Onları izlemeden duramıyordu. Güzel görünüyorlardı. Uyumları insanı içine çekiyordu.

i think i'm lost again' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin