11. Bölüm

436 58 3
                                    

Mis insectos, merhaba

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mis insectos, merhaba.
Umarım bu bölüm güzeldir. Okunma sayısı arttıkça heyecanlanıyorum Güzel mi diye. Özeniyorum yazarken. Biraz geçmişe gidip Hyunjin'in hayatını göreceğiz. Yazım yanlışı varsa özür dilerim.

☆☆☆☆☆

2 yıl önce

Soyunma odasında oturuyordum. Şiddetli ağlamam yüzünden Sesim yankılanıyordu. Tişörtümü suratıma bastırdığımda hissettiğim karmakarışık duygularla alt üst olmuştum.

"Hyunjin?" Odaya giren Jisung'tu.

Ağlamaya devam ederken yanıma gelip bana sarılmıştı, "Lütfen yapma böyle."

"Neden gösterdin?" Diye haykırdığımda suratındaki belirsizlik ifadesini tatmıştım. Gerçekleri suratıma vurduğu vakitlerdi.

"Bil diye- Hyunjin ağlama bebeğim." Sarı saçlarımı geriye itelediğinde tiksindim. Ayağa kalktım, "Lanet olsun! Neden söyledin!?"

Omuzlarım sarsılıyor gözyaşlarım önümü görmeme engel oluyordu. Yere çömelip saçlarımı çektim.

"Tanrım-" etrafımda döndü birkaç kez Jisung. Ne yapabilirdim? Ailemin gerçeklerini suratıma vurduğunda ne yapabilirdim? Şimdi ise üzerime bıraktığı yükle beni bir başıma bırakıyordu.

"Hyunjin ağlama, çocuk değilsin." Jisung yanıma çömelip ellerimi saçımdan ayırmıştı.

"Siktir git Jisung!" Onu itelediğimde bende yere düşmüştüm. İkimizde sinirliydik. Beni tanıyordu ve bana böylesine bir gerçeği vermesinden nefret etmiştim.
"Kendine gel Hyunjin Ben senin-"

"Siktir git Jisung! Daha ne olduğumuzu bilmiyorsun! Ben- bana bunu söylemek zorunda değildin." Ayağa kalktığımda o da benimle kalkıp belimden tuttuğu gibi kendisine çekmişti.

"Hyunjin sus." Dedi suratıma nefesini vererek. Başımı yana çevirdiğimde Eğildi, "Ne olduğumuzu biliyorum. Ben sana dokunuyorum. Sende bunu seviyorsun."

Ona baktım hayretle, "Ne?"

Alt üst olmaktan daha çok öldürülmüş gibiydim, "Ne dedin sen?"

Jisung suratıma baktı, "Oradan bakınca neye benziyoruz bilmiyorum ama ben ibne değilim."

Güldüm, histeriyle dolu kahkahamla başımı geriye attım. Aptal, aptal adam. Aptal çocuk.

"Siktir git Han Jisung." Sesimdeki donuklukla bana baktı. Kolumdan tuttuğu gibi demir dolaplara çarptı beni, "Düzgün konuş benimle."

"Siktir. Git." Bağırdığımı tüm okul duymuş olabilirdi ancak dışarıdaki öğrenci gürültüsü buna izin vermezdi. Beni öylece bırakıp gitti. Titriyordum. Daha yaşım kaçtı ki? Annemin yıkılışını seyrediyordum hep. O günden sonra ne olduysa her şey babamın yüzündendi.

...

Sofradaydık. Annem yemek yapmıştı ve o kadar güzel kokuyordu ki yemekler bu yüzden suratımda güller açıyordu.

"Bebeğim masaya çubukları koy." Annem tencereyi masaya indirdiğinde Tezgahın üstünde duran çubukları almıştım. İçeri Babam girdi. Üstü başı dağınıktı. Önce anneme sonra bana baktı tiksintiyle. Çubukları masaya dizerken bana bakmıştı.

"Youngsu, her gün aynı yemeği yapmaktan bıkmadın mı?" Dedi Babam. Sahi, babam her gün evde miydi? Babama baktım, "Her gün farklı yemekler yapıyor annem."

"Hah." Dedi omzunu silkip masaya oturduğunda. Annem bana baktı bir şey yok dercesine ancak son birkaç senedir bitmeyen kavgalarından dolayı korkuyordum.

"Yarın iş seyahatim var. Valizimi ayarla yemekten sonra." Babam, anneme baktı ve en kötü gülümsemesini sundu. Merak ediyordum, ailesi mutlu olanlar akşam yemeğini nasıl yiyordu?

Böyle mi? Çünkü babam bizim mutlu bir aile olduğumuzu dile getiriyordu. Öyle değildi ama. Biliyordum.

"Hazırlarım." Annem kepçeyi öylesine tencereye daldırmıştı ki hepimiz korkmuştuk. Babam bana baktı, "Sınavların nasıl geçti?"

Tam ağzımı açacaktım ki annem konuştu, "Ne zamandan beri Hyunjin'in derslerini takip ediyorsun?"

"Hayatım-" babamın sözünü kestim, "İyiydi baba. Biliyor musun Minho'da sınıf ikincisi."

Annemin önüme indirdiği çorbayla bakıştım. Evet, kardeşim sınıf ikincisiydi.

"Minho mu? O kim?" Dedi annem. Tanımıyordu işte. Metresinin çocuğunu tanımıyordu.

"Minho bu sene okulumuza geldi. Çok tatlı birisi. Annesi doktormuş."

Annem masaya oturduğunda babama baktım. Gerilmişti. Boğazını temizledi babam, "Biz seni konuşuyoruz oğlum."

"Sonuncuyum."

"Ne?" Babam elindeki çubuğu masaya düşürmüştü. Hissettim, birazdan kızacaktı, "O kadar eğitim alıyorsun. Jisung ile ders çalışıyorsun ve sınıf sonuncusu musun?"

"Hwiyoung-" Annem uyarıcı bir tonla konuştuğunda başımı eğdim, "Jisung ile konuşmuyorum."

"Aranız iyiydi, ne oldu?"

Ne olmadı ki baba. Seni öğrendim, senin pisliklerini.

"Kavga ettik. Her neyse ben özür dilerim, iyi bir evlat değilim." Sofradan kalktım. İçimdeki şeytanla masayı terk ettiğimde annemle babamın kavgasını duydum.

"Senin yüzünden! Senin yüzünden çocuğumuz böyle!" Annem bağırıyordu işte.

"Youngsu! Ne alakası var benimle?"

İkisinin gürültüsüyle odama geçtim. Masama oturduğumda çekmeceden çıkardığım fotoğraflarla birlikte arkama yaslandım.
Jisung bana bakıyordu fotoğrafta. Elimde tuttuğum kalemi dudaklarıma yaslamıştım. Fotoğrafı kim çekti emin değilim ama Felix'ti sanırsam. Ordan kalmıştı bana da.
Yine de Jisung'ın söylemlerinden sonra hissettiğim boşluk duygusuyla baş başa kalmıştım. Dünyada tek kalmışım gibi. Gerçi, dünyada tek kalsaydım ölürdüm diye düşündüm. Çünkü şu an ölümden bile beterdi hayatım. Anlamlandıramadım.

Fotoğraflara baktıkça baktım. Dayanamadım yırttım, şekillerle süsledim. Kapımı kilitleyip kendimi ailemden sakladım. Köşede bıraktığım ilaçlarıma baktım.

Gözlerim kısıldı sonra yandı. Ağladığımı fark ettim. Annemin bağırışları yükseldi.
Babamla kavga ediyorlardı yine. Yatağıma girdim ve üşüdüğüm için titreyerek yorgana sarıldım.

Yalnızdım, yapayalnız.

☆☆☆☆☆

Görüşürüz 🌟

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Görüşürüz 🌟

simple man ☆ hyunin ✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin