13.Bölüm

139 21 8
                                    

Pınar;

Kalbim içindeki zehri akıtıp damarlarıma nefret pompalamayı bırakmıştı artık. Oktay'ın yaşadıklarını duyunca empati yapmaya başlamıştım. Evet, zorlu bir hayatı vardı. Bu yaşadıklarını haketmemişti. Yine de bu boktan hayatı, aldığı canları haklı kılmıyordu. Onun haline üzülmeye başlasam da içim bir türlü ısınmıyordu.

Mutfakta hünerli bir erkek daha tanıma fırsatım olmuştu. Odadan çıktığım an soğanın ateşle buluştuğunda yayılan o güzel kokuyu duymuş, iç çekerek mutfağa doğru yönelmiştim. Benim yemek yapamıyor oluşum bu gibi durumlarda canımı sıkıyor, utanmama sebep oluyordu. Savaş'ın yaptığı menemen aklıma gelmiş, kendimi gülümserken bulmuştum. Şimdi ise mutfakta, bana yemek yapan bambaşka biri vardı. Sevdiğim adam yerine, onun canını alan pislik. Bu düşünceyle buradan bir kez daha kurtulmak istemiştim. Bu heriften, onun hastalıklı halinden. Hayatıma artık kimseyi istemiyordum. Henüz Savaş'ın yasını bile tutamamıştım ki...

Bu karamsar ruh halinden çıkmaya çalışıp gülümseyerek girdim mutfağa. Salonla bir olduğu için kapısı bile olmayan mutfakta yemek yapan Oktay hemen beni farketti. Kısa bir sohbetin ardından onu ikna etmeye çalıştım. Bana güvenmeye başlamış olmalıydı. Belki de dediklerim ona da mantıklı gelirdi diye düşündüm ama yanıldım. Ben ondan şikayetçi olmayacağımı, af çıktığında ikimizin de özgür olacağını bunu hakettiğimizi söylerken yüzü öfkeyle kasıldı ve içindeki gerçek Oktay ortaya çıktı.

O öfkeyle ömrümüz burada geçecek derken bir an boğulacak gibi olmuştum. Buraya bir gün daha bile dayanacağımı düşünmezken bir ömür... Sadece Oktay ve ben! Ölsem daha iyiydi.

Yüzümü incelediğini farkettiğimde kendimi toparlamaya çalışsam bile dudağını dişleyerek elindeki kaşığı tezgaha sertçe bıraktı. Pencereden dışarı baktığını gördüğümde konuyu değiştirmek istedim.

"Yemeği boşver de bir şeyler izleyelim, biraz havamız değişir. Ne dersin?"

Sadece omuz silkti. Yüzüme bile bakmadan tezgahtaki kaşığı alıp kavrulan soğanları bir kez daha çevirdi ve üzerine eklemek için domates doğramaya başladı. Eline bıçak aldığını gördüğüm an heyecanlanmıştım. O bıçakları nerede saklıyordu? Hangi çekmeceden çıkarmıştı? Ondan gizli ben de alabilir miydim?

Baktım hiç beni umursamıyor salona doğru yöneldim. Nasılsa kafamı çevirsem onu görebilecek pozisyonda olduğum için televizyonu açıp kanallar arası gezinmeye başladım. Pek çok haber kanalında Oktay'ın resmi vardı. Bir tanesinde durduğumu farkedince Oktay domatesleri eklediği tavayı sertçe kapatıp hızla yanıma geldi.

Ekrana kilitlenmiş bakıyordum. Oktay'ın bir polis memurunu yaralayıp, beni kaçırdığı alt yazısı geçince kalbim çırpınmaya başladı. Yaralayıp diyordu, öldürüp değil! Savaş yaşıyordu! Sevdiğim adamı kaybetmemiştim!

Ben daha bu haber sindiremeden Oktay kumandayı elimden kapıp televizyonu kapattı ve öfkeyle bana yöneldi.

"Sanırım artık hepimizin yerini bilmesi gerek. Böyle kafana göre hareket etmen, benden kurtulmayı düşlemen canımı sıkıyor Pınar!"

Sertçe tuttuğu koluma asılıp ayağa kalkmamı sağladı.

"Belki de sana fazla güvendim, henüz bu özgürlüğü haketmiyorsundur. Baksana hâlâ Savaş'ı düşünüyorsun."

Tabii ki onu düşünecektim, ne sanıyordu ki? Beni kaçırdı diye çaresiz kalıp ona aşık olacağımı mı? Savaş'a, sevdiklerime yaptıklarını öylece unutacağımı mı?! Tabi bunları ona diyemeyeceğim için hemen inkar etmek üzere konuşmaya başladım. Salağa yatacaktım.

Son Hediye (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin