1. OYUN

227 23 32
                                    

Başladığınız tarihi buraya yazabilirsiniz....

Keyifli okumalar...

Karanlık...

Karanlığın azabı var derler. İnsanı içine çeker ve kaybeder. Oysaki asıl korkmamız gereken aydınlıktır çünkü aydınlıkta maskeler düşer ve sırlar apaçık sunulur. Sırlar bizim fısıltımızdır. Eğer birine sırrınızı verirseniz emin olun bir hedef haline gelirsiniz. Tetiği çeker ve sizi tam kalbinizden vurur.

Tanrı iki elimide tutmuştu ve beni izliyordu. İki yol ayrılmıştı bana ve bu iki yoldan biri benim kıyametim olacaktı. Ben ise bundan habersiz yoluma devam edecektim. Her adımım bir ateş misali yakıcı olacaktı.

Seçtiğim yol benim kıyametimdi, korkularımdı, sırrımdı ve karanlığımdı. Maskeler takılmıştı yüzüme ve en iyi rolümle devam ediyordum. Oysa bir gün o maskenin bana ağır geleceğini ve yüzümden düşüp parçalara ayrılacağını bilmeden. Maske düştüğü anda oyun da biterdi.

Peki beni bu oyunda neler bekliyordu?

Kanlar, silahlar, bıçaklar, yaralar ve en önemlisi ölüm. Azrail, beni öldürmek için elinden geleni yapacaktı. Unutmayın ki Azraili aramak, ölümü aramakla eş değer.

Bir yol seçtim. Fakat bu yolun benim sonum olacağını bilmeden. Bir yol seçtim. Fakat bu yolun belki de benim kurtuluşum olduğunu bilmeden.

Yerdeki maskeyi aldım ve yüzüme taktım. Sırlarımı ruhumun en karanlık köşesine hapsettim. Artık oyuna hazırdım...

                                                                             🎭

Kötü havalar kıyametin habercisidir derler. Oysa şuan yağan yağmur bana bir annenin dudaklarından dökülen ninni gibi huzurlu geliyordu. Arada kopan fırtına Tanrı'nın içinde ki haykırıştı. Tanrı göğü ağlatırken kopardığı fırtına ile yeryüzünü sarsıyordu. Bulutların uyumlu bir şekilde dans ettiği gündü. Sisler etrafı sarmış ve ıssız bir hale getirmişti. Etrafa göz gezdirdiğimde baktığım yer de bir şehir değil de gökyüzü varmış gibiydi. Ben ise bir bulutun üzerinde duruyor gibiydim.

Soğuk bir rüzgar estiğinde ensemi yaladı. İçim öyle ürperdi ki olduğum yer de titredim.

Açıkta bıraktığım kahverengi saçlarım sola doğru savruldu ve gerisinde çikolata kokusunu bıraktı. Burnuma gelen bu koku beni hoşnut etti.

Telefonumdan gelen ses ile irkildim. O zamana kadar siyaha boyalı, uzun tırnaklarımı derime geçirdiğimin farkında bile değildim. Cebimde ki telefonu çıkarıp, ekrana baktım.

Gereksiz bir reklam bildirimiydi. Saate baktığımda 18:30 geçiyordu. Birazdan Hale teyzeye uğrayacağımdan acele etmem gereğine vardım. Telefonu kapatıp, geri cebime koydum ve bisikletlerin olduğu yere gittim.

Evim okuduğum üniversiteye oldukça yakındı. Bu yüzden bisiklet oldukça iş görüyordu.

Zaten okuduğum bölüm de çok zor değildi. İngiliz edebiyatı okuyordum çünkü bu tür alanlara ilgim vardı. Zaten gelecekte yazar olmak isteyen biriydim. İkinci sınıf olduğum için artık okula uyum sağlamıştım. Dersler haricinde zorlandığım bir şey yoktu.

Bisikletlerin olduğu yere vardım ve kendi bisikletimi gördüğümde onu çektim. Siyah bir bisikletti ama arada beyaz çizgilere sahipti. Kaldırıma doğru çektim ve bizimkileri beklemeye başladım. Küçüklüğümden beri kardeş gibi büyüdüğüm beş kişi vardı. Alper, Oğuz, Selin, Asır ve Ayça. Alper aslında benim kuzenim oluyordu. Selin haricinde hepimiz yirmi bir yaşındaydık. Selin maalesef küçükken ayağı kırıldığından bir sene okulu dondurmuştu.

MASKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin