7. FIRTINA

23 8 0
                                    

Keyifli okumalar...

Şarkılar: Kalben- Doya Doya...

Gökyüzünün elmasları hırçınca yağıyor ve etrafta ki kan izlerini alıp götürüyordu. Oysa bir damla kan bile gözükmüyordu ama ben kan kokusu alıyordum. Zehirli ve acı verici. Kırmızı emareler teker teker yağıyordu üzerime. Yavaş yavaş fark ettim ki üzerimize yağmur değil de kan yağıyordu. Ellerimi kaldırıp baktığımda kana bulanmıştı. Katil ben değildim ama neden sadece bana geliyordu. Öfkeli bir fırtına koptu gökyüzünde. Gökyüzü sarsıldı, gökyüzü inledi, gökyüzü yas tuttu. Damlalara baktığımda kendi yansımamı gördüm. Gözlerimde ki korku apaçık ortadaydı. Başımı kaldırıp, gökyüzüne baktım ve damlalar yüzümde iz bırakarak süzülüp, gitti. Bir fırtına daha koptu ve sonra bir kadının feryadı duyuldu aramızda. 

"Kızım, Ayçam!" sessizlik. " Neden yaptın bana bunu? Neden gittin benden kızım?" tekrardan sessizlik. Oysa sessizlik canımı ne kadar yakmaya başlamıştı. "Onu hemen bulun. İnsanlar ölmeye devam ediyor. Şu siktiğimin katilini bulun!" Ayça'nın babasına ait olmalıydı bu ses. Güçlü durmaya çalıştığı belliydi ama bunu başaramıyordu. Zaten güçlü durmaya çalışmasına gerek yoktu.

Siren sesleri aramızda gidip, geliyordu. Oğuz yanımdan koşar adımlarla gitti ve sedyede yatılı ölü bedene sarıldı. Selinde onunla birlikte gidip, sedyeye tutundu. Birkaç görevli onlara engel olmaya çalışsa da işe yaramıyordu. Ben ise omuzlarım düşmüş bir şekilde ayakta olanları film izliyor gibi seyrediyordum.

Hayır, maske çok ağırdı. Onu düşünmeyecek kadar yıkılmıştım. Maskeyi alıp, uzaklara fırlattım. Kaç parçaya bölündü? Bir mi, iki mi yoksa üç mü? Bir adım attım. Bedenim biraz sonra yere yığılabilirdi. İkinci adımı attığımda ayağım sendeledi ve sonra üçüncü adımla birlikte koşmaya başladım. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülüp, teker teker yere düşüyordu. Bir damla derken onlarca damla iz bıraktı tenimde. Çığlıklarım ise duvarların arasında yankılanıyordu. Şu aciz bedenim duvarlarda sıkışıp kalmıştı.

Sedyeyi taşırlarken yanlarına vardığım da duraksadım. Hayır, görmeye hazır değildim. Neyse ki üstünde ki beyaz örtü bedenini saklıyordu. Belki birkaç laf edebilirdim ama boğazım düğümlenmişti. Ne kelimeler ağzımdan çıkabiliyor ne de yutkunabiliyordum. Yanımda ki annesi daha şiddetli ağladığında bir adım geriye çekildim. Hayır, kaçtım. Sonra bir adım daha ve omuzlarım çöktüğünde gözyaşlarım daha da özgürce akmaya başladı. Yalanlara ihtiyacım vardı. Şuan biri bana Ayça ölmedi dese ona tüm varlığımla inanırdım. Ya da inanmak isterdim.

Gri rengine bürünmüş gökyüzü inledi. Öfkeli ve bir o kadar da kin dolu. Nefretini en acımasız şekilde yansıttı diyara. İçimde kopan fırtınaya bir nevi örnek oldu. Korku muydu hissettiğim? Yoksa intikam mıydı? Akan gözyaşlarımın her bir damlası nefretle akıyor ve intikamın yolunu tutuyordu. "Asya." fısıltılı bir ses kulaklarıma doldu. Umursamadım. Artık gözyaşlarımı silmeye bile çalışmıyordum. "Asya." aynı ses. Azrail miydi yoksa? Beni mi çağırıyordu karanlığına? Ensemde nefes hissettiğimde bedenim titredi. İki el omzuma dokunduğunda başımı arkaya çevirdim. Oydu. Derinliğini göremediğim kahverengi gözleri ile buluştum. Genzimi temizleyip, tek bir kelime söyledim. "Git." sessiz çıkan sesime kaşlarını çattı. Dudakları aralandığında onu dinlemek istemediğim için başımı tekrardan çevirdim.

"Yolun ortasında duruyoruz şuan. Hadi kalk." beni kaldırmaya çalıştı ama güçsüz düşmüş bedenimin ayağa kalkmaya mecali yoktu. Nefes alırken bile acıyordu her yerim.

"Lütfen." sesindeki çaresizliğe bu sefer başımı sallayıp, kalktım. Kollarımı tutup, kaldırdığında bacaklarım sarsıldı. Neyse ki beni tutmuştu Şafak ve düşmemi engellemişti. Karamsarlığın hüküm kıldığı gökyüzünden gelen elmaslar akan kanı temizlemeye devam ediyordu. "Yürüyelim." onunla beraber nereye gittiğimi bilmeden adımlar atıyordum. Gözlerim ellerime değdiğinde kanı göremedim. Yağmur suları kanı temizlemişti. Fakat kokusunu alıp, götürememişti.

MASKEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin