8 | Merdiven

324 39 37
                                    

Jungkook

Sabah saat 12:10 civarıydı kahvaltımı yapıp bahçeye inmiştim Taehyung saat bir gibi geleceğini söylemişti ablama. Heycanla onu bekliyordum.

Çiçekleri suluyordum ve birazdan bisikletimi çıkaracaktım.

"Kook!" Arkamı dönüp sarmaşıklı kapının önünde duran Hoseok'a gözlerimi diktim "He?"

"Ben babaannemlere gidiyorum görüşürüz!" El sallayıp o gidene kadar arkasından baktım. Gözden kaybolduğu da yerime dönüp çiçekleri sulamaya devam ettim.

Hoseok'la önce okulda tanışmıştık. Bir süre sonra biz onların apartmanlarına taşındığımızda arkadaşlığımız daha da ilerledi ve şuan onla çok mutluyum. Her zaman pozitif ve enerjik biri. Benden 2 sınıf 3 yaş büyük biri yinede çok iyi anlaşıyoruz. Onla zaman geçirmeyi çok seviyorum.

Biraz sonra bu sefer ablamı gördüm sarmaşıkların orda "Ben Felix'e kadar gidip geleceğim bir olmadan dönerim tamam mı?" Sessizce duymayacağını bildiğim halde hm diyip gülümsedim.

Sulamayı bitirdiğim çiçeklerime son kez bakıp musluğu kapattım, sırasında depo olarak kullanılan boş daire'ye ilerledim. Doğrusu daire denemecek kadar anormal bir yerdi.

Kapıdan girdikten sonra sizi orta genişlikte ve karanlık bir salon karışlıyordu. Fazlasıyla tozluydu ve orayı hiç sevmiyordum. Karanlıktan oldum olası hiç hoşlanmam ve burası rutubetli bir yer olduğundan daha da beter oluyordu. Gerçekten gerekmedikçe girmiyordum.

Salona girdikten sonra biraz solda bir kapı vardı açıldığında direkt karışımıza merdivenler çıkıyordu. Merdivenlerden aşağıya sadece bir kere inmiştim oda Hoseok'un zoruyla olmuştu. Merdivenlerin sonu asıl depoydu birkaç kitaplık ve vintage parçalar vardı ve yine çok kirli ve rutubetli bir ortamdı.

Salonda adece bir pencere vardı ve üstü kapatılmıştı pencereni solunda, kapısı olmayan alafranga bir tuvalet kabini vardı. Örümcek ağları burdan bile belli olurken kokusu gerçekten iğrençti. Yerler eski bir parkeydi ve her adımda gıcırtısı kulaklarıma doluyordu tavanda ışığı yanmayan büyük ve gösterişli bir avize vardı. Vede duvarların boyaları dökülmüştü. Işık olarak avizenin sağına yerleştirilmiş cılız bir ampül vardı.

Yavaşça adımlarla içeriye girmeye başlarken kapının kapanmaması için elime geçen penseyi kapının köşesine sıkışıptırdım gıcırdayan parkelerde ilerlerken gözümü odanın her bir köşesinde gezdirdim. Bir masa birkaç çekmece ve eski araba tekerlekleri dışında hiçbir şey göremememle kaşlarımı çattım bisikletler tam burda olmalıydı satılmış olsa haberim olurdu herhalde.

Çatık kaşlarımla oflayarak arkamı döneceğim sırada kopan gürültüyle olduğum yerde kaldım. Kalbim delicesine hızlanırken içerde kaldım düşüncesiyle ellerim titreyip gözlerim dolmaya başladı. Avuç içlerimin terlemeye başlaması saniyeler sürdü.

Saç diplerimden ayak parmaklarıma kadar uzanan sıcaklık dalgası her geçen saniye şiddetini arttırarak ilerliyordu.

Titreyen bedenimle arkamı döndüğümde kaşlarımı çattım. Dudaklarım alaycı bir gülümseme belirirken tırnaklarımı avuç içlerime batırdım. "Aptal Jungkook.."

Sadece tekerleklerden biri kapının önüne düşmüştü. Büyük adımlarla kapının karşına geçtim parmaklarımı tekerleğin içinden geçirip kaldırmaya çalıştım biraz kalktıktan sonra elimden büyük bir hızla düştü. Tekerleğe karşı yenilgimle üstünden zıplayarak geçmeye karar verdim.

Kapının diğer tarafıyla itekleyerek içeri soktuktan sonra demir kapıyı kapattım.

Küçük adımlarla merdivenleri çıktım.
Evin önünde durup zili çaldım

Neighbour | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin