"Bu ne, Wooyoung?"
"Bebek."
"Onu anladım zaten. Seonghwa'nın kardeşinin sende ne işi var?" diye sordu San, gözlerini küçülterek. Küçük kız çocuğu, San’ın kucağında huzurla uyurken, San’ın kafasında binbir düşünce dönüp duruyordu.
Wooyoung, derin bir nefes aldı ve sakin bir sesle konuşmaya başladı. "Seonghwa'nın ailesi burada değil, biliyorsun. Hongjoong ve Seonghwa tatile çıkmak istiyormuş ve biz bu bebişe bakacağız."
San bir an duraksadı, kaşlarını çatmıştı. "Ha?" diye mırıldandı, sanki söyledikleri bir türlü yerine oturmuyordu.
"3 ay bizimle kalacak." dedi Wooyoung, hafifçe gülümseyerek. Küçük kız çocuğunun kucağında güvenle durmasına baktı, yüreği sevgiyle dolmuştu.
San, kaşlarını daha da çatarak, "Wooyoung, bakabileceğine emin misin?" diye sordu. Bu durum, San için fazlasıyla yeniydi ve belirsizlikle doluydu.
Wooyoung, San’ın tereddüdünü anlayarak, "Tek değilim ya! Tabii ki bakacağız," diye cevapladı, San’a cesaret vermek istercesine. San'ın yüzündeki endişe, Wooyoung'un kararlılığı karşısında hafifçe dağıldı.
San, küçük çocuğu hafifçe kucakladı, küçük kızın sıcaklığı San’a huzur verdi. "Wooyoung, ben bakabileceğimi düşünmüyorum..." diye itiraf etti, gözleri yere kaymıştı. Bu düşünce, San’ın içini kemiriyordu.
"Ama neden? İkimiz beraber bakabiliriz." dedi Wooyoung, sesinde biraz endişe vardı. San’ın bu kadar tereddüt etmesini beklememişti.
"Bilmiyorum" diye mırıldandı San, yüzünü buruşturarak. Küçük kız çocuğu, San’ın kollarında hafifçe kıpırdandı, rüyasında bir şeyler görüyormuş gibi.
Wooyoung, derin bir nefes aldı ve kararlı bir sesle, "Neyse, artık çok geç. İstemesen de bir şey değişmeyecek." dedi. Bu kararın doğru olduğuna inanıyordu ve San’ın da bunu zamanla anlayacağını umuyordu.
San, başını hafifçe kaldırdı. "Ne zamandır bana sormadan karar veriyorsun?"
Wooyoung, San’a bakarak, "San, Chaewon ile ayrıldın, üzgünsün biliyorum ama hep evde düşüncelerinle boğuşamazsın. Bunu sana söylemeden karar verdim çünkü kabul etmeyeceğini zaten biliyordum. Ayrıca bu bebişe zamanını ayırırsan biraz da olsun kafan dağılır." dedi, sesinde hafif bir titreme vardı.
San, Wooyoung’un sözlerini dinlerken derin bir nefes aldı. Wooyoung’un haklı olduğunu biliyordu ama bu düşünceyi kabullenmek zordu. "Sanırım haklısın..." dedi, gözlerini kapatarak. İçinde bir şeylerin değişmeye başladığını hissediyordu.
Wooyoung, San’ın bu cevabı karşısında hafifçe gülümsedi. "Tabii ki haklıyım. Hadi, bebiş ile sen ilgilen!" dedi, gözlerinde hafif bir parıltı vardı.
"Sen ne yapacaksın?"
"Oturacağım" dedi Wooyoung, gülümseyerek. San’ın bu durumu kabullenmesini izlemek ona mutluluk veriyordu.
San, gözlerini hafifçe devirerek, "Sen bak çocuğa." dedi. Wooyoung’un bu konuda ona cesaret vermeye çalıştığını biliyordu ama bu durum onun için hâlâ zordu.
"Hadi ama San..." diye Wooyoung biraz mızmızlanarak San’a bakınca, San derin bir nefes aldı ve küçük kızı kucağına aldı. Küçük kızın masum yüzüne bakarken, içindeki tereddütler hafifledi. Belki de Wooyoung haklıydı, belki de bu değişiklik ona iyi gelecekti.
San, küçük kız çocuğunu kucağında tutarken, kızın gözleri hafifçe aralandı. Küçük gözler, San’ın yüzüne bakarken hafifçe gülümsedi. San, bu masum gülümsemeye karşılık vererek, "Merhaba, küçük hanım." diye mırıldandı.
Wooyoung, bu sahneyi izlerken gözleri parladı. San’ın bu küçük kızla ilgilenmeye başlaması, Wooyoung’un içinde bir rahatlama ve mutluluk hissi yarattı.
San, küçük kızın minik ellerini tutarken, Wooyoung’a dönüp, "Tamam, birlikte bakarız," dedi, sesi yumuşaktı. "Ama ilk başta ne yapacağımı bilmiyorum."
Wooyoung gülümsedi. "Birlikte öğreniriz."