8 | Günebatan
Huzuru bulmak ister gibi burnunu boynuma gömdü. Uzun kirpikleri tenime değince gözlerini kapatarak kokumu içine çektiğini anladım. Her gün dans eder gibi adımları çok netti. Belimi tutuşu, kaybolmamdan korkar gibi sımsıkıydı.
"Neden bu kadar duygusallaştın?" ortamın büyüsünü bozmamak için fısıldamakla yetindim. Yüzünü boynumdan çekip alınlarımızı birleştirdi ve kadife ses tonuyla konuştu.
"Daralan zaman yaralıyor."
"Bana her şeyi anlat." dedim boynundaki parmak uçlarımla ensesinde daireler çizerek.
"Anlatamam."
Diretmeyip soruyu başka bir şekilde sorarak cevap almaya çalıştım. "Neden sürekli zamanımız daralıyor diyorsunuz?" dans etmeyi bırakıp kolayca kucağına aldı. Hava kararıyordu, bir ağaca yaslanıp beni de dizlerine yatırdı.
"Çünkü kehanetin gerçekleşmesine az kaldı." saçlarımı bacaklarının üzerine dağıtıp her bir telini tek tek okşamak istiyormuş gibi oynamaya başladı.
"Kehanet ne diyor ki?"
Yüzüne gölge düşerken, "Söyleyemem." dedi.
"O hâlde ne kadar zamanımız kaldığını söyle." ciğerlerini kederle doldurdu ve acı bir şekilde tebessüm etti.
"Sadece bir ay."
"Ama..." deyip kalkmaya çalıştım. Nazikçe geri yerime bastırdı. Yeşil gözlerimle yattığım yerden yüzüne endişeyle baktım. "Daha iki sembol var ayrıca üçüncüyü de bulamadık ki daha..."
"Biliyorum... Beraber zaman geçirelim istedim."
"Bir ayımız varmış ya."
"Bir ayın hepsi diğer günler gibi geçmeyecek."
"Neden?"
"Boş ver Günebatan."
Gecenin karanlığında sadece birbirimizin dokunuşları vardı. Dizlerinde yatarken parmak ucumu yanaklarında gezdirdim ve dudaklarında durdum. Meraklı gözlerle, "Neden günebatan?" diye sordum. Dalgalı saçlarımı parmağına dolarken anlatmaya başladı.
"Gün batımını günebakan bahçesinde izledin mi hiç? Ben hep izlerim. Ve o ikisinin birleştiği yerde sen başlarsın." avuçlarımla yüzünü kavradım ve kendime yaklaştırmak için aşağıya çektim. Yoğun ama kısa bir öpücük bıraktım. Tüm duygularımı bir öpücüğün anlatmasına izin verdim. Bir dokunuş, birçok sözden daha iyi anlatırdı aşkı. Kahveleri yoğunlaşırken aşağıdan bakılınca muhteşem gözüken bir şekilde gülümsedi. Gerçi o her zaman muhteşemdi.
"Günebakanım da sensin günbatımım da. Birleşimi o kadar büyüleyici ki... Senden başka kimse taşıyamaz o asaleti."
Yattığım yerden kalkıp izin istemeden kucağına oturdum. "Madem bu kadar romantiktin ilk tanıştığımız günlerde neden öküz gibiydin?"
Muzip bir şekilde gülümsedi ve kendisine daha çok çekti. "Senin benimle ilk tanıştığın günler diyelim. Ben seni çok uzun zamandır tanıyorum." dedi sırnaşmaya devam ederek. Tenime değen teni, yangına benzin dökmek gibi alevlendiriyordu.
"Mesela ne kadar?"
"Dört, beş senedir."
Zamanın uzunluğuna şaşırmaktan başka bir şey yapamadım. "Neden kendini hiç göstermedin ki? Seni ilk defa o deniz kıyısında gördüm." dedim o ilk günkü soğuk hâllleri aklıma gelerek. Şimdi ise kedi yavrusu gibi sırnaşmış, tatlı tebessümler ve sıcak dokunuşlar saçıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Günebatan Döngüsü
Fiksi RemajaGecenin karanlığında sadece birbirimizin dokunuşları vardı. Dizlerinde yatarken parmak ucumu yanaklarında gezdirdim ve dudaklarında durdum. "Neden günebatan?" dalgalı saçlarımı parmağına dolarken anlatmaya başladı. "Gün batımını günebakan bahçesin...