"Eee?" dedim ona bakarken. "Evini gezdirmeyecek misin bana?"
"Sen şu an burada mısın yoksa ben rüyada mıyım?"
"Rüyadasın ben aslında yokum, bak." onun gözlerini kapatmak için arkasına doğru giderken kolumdan tuttu. Boyuna yetişmek için parmaklarımda yükseldiğimden yüzlerimiz çok yaklaşmıştı. Nefes almıyorum. Harbiden nefes almıyorum lan. Bir iki bir iki hadi Nida.
Heyecandan nefes almayı unuttuğum için yavaşça ondan uzaklaştım. Bari bi öpseydim.
"Ekler getirmiştim ben?" Yerden poşetleri alıp dümdüz bi yere doğru yürümeye başladım. Hedef mutfak!
"Odamda yemek istersen sen bilirsin ama ben pek tavsiye etmiyorum." Aynı hızda geri döndüm ve bu onu baya güldürdü. Rezil olmak değil onu güldürmekmiş, aşk. Şıpsevdi sakızı falını yazan olarak yarın işbaşı.
En sonunda tahminimce mutfağın olduğu yeri eliyle işaret ettiğinde o tarafa doğru gittim. Ada tezgaha poşetleri bırakıp tabakların olduğu yeri bulmak üzere ocağın üstündeki dolaba yönelmemle belimde bir el hissetmem aynı anda olmuştu. Yavaşça yutkundum.
Beni belimden tutup ada tezgahın yanındaki bar sandalyesine oturttu kendisi de dolapların birinden tabak çıkartıp karşıma kuruldu. Arkasındaki camdan manzaraya mı baksam yoksa manzarama mı?
Eklerlerden bir tanesini yerken yüzünü sabit tutmaya çalışıyor gibiydi. Tadı gayet güzeldi ben yediğimde?
"Beğendin mi?"
"Bayıldım, eline sağlık." Zoraki olduğu belli bir gülümsemeyle dediği için inanmadım.
Ekler tabağına uzandığımda elimi tuttu. "Bana getirmişsin, sen niye yiyorsun?"
"Bir kutu getirdim be aç gözlü, ne var bir tane yesem?"
Tabağı önüne doğru çekti "Hayır, hepsi benim."
"Bi daha yapamam zaten, bi hamurun içinde krema var alt tarafı ne kadar zor olabilir ki? Canım çıktı yapana kadar."
"Ben yaparım o zaman bi dahakine, olur mu?"
"Olur vallahi." dedim arkama yaslanırken.
"Evin çok şıkmış bu arada." dedim uzun sessizlik sonunda.
"Aslında burda yaşamayı sevmiyorum pek, asıl evim şehirin biraz dışında kalıyor. Buraya bir iki iş için gelmiştim."
"Niye sevmiyorsun ki, manzarası çok güzel." dedim arkasına bakarken.
"Bu evin manzarası o evin yanında hiç kalır."
"Oraya gidince fotoğraf atarsın o zaman?"
"Atarım."
Gene uzun bir sessizlik. Bu sefer o bozdu sessizliği.
"Cidden neden geldin, Opia?"
"Seni görmek için?" dedim sırıtırken. İnanmadı tabiki.
"Yarın Akın'ın ortak olduğu bi şirketin Ceo'suyla görüşeceğim."
"Ne Akın'mış." dedi homurdandı.
"Akın'ın neyi var ki?"
"Bi suçlu ya hani?" bu dediğine uzun zamandır gülmediğim kadar çok güldüm. Gülerken vurmaktan masayı kırmış olabilirim.
"Başı bağlı demekten bunu mu anladın?" Bu sefer krize girmiş gibiydim.
"Opia, gülmeyi bırakır mısın?"
Gülmemi durduğumda gözlerimdeki yaşı sildim. "Başı bağlı demek, bizim orda sevgilisi ya da sevdiği var demektir." Şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı.
"Google'da suçlu yazıyormuş?"
"Kim dedi bunu sana? Kandırmış seni, kıyamam ya."
"Amy demişti." başını önüne eğdiğinden kafasını kaldırdım yavaşça. Gülümsedim ona. "Ben senden başkasına bakar mıyım yakışıklı?" dedim göz kırparken.
"Bakmaz mısın?" dedi piç gülüşüyle. Bu çocuk kalbime zarar.
"Bakmam."
Bakışları dudaklarıma indiğinde dudaklarımı yaladım. Tam dudaklarımız yaklaşıyorken benim telefonum çaldı. Hay ben senin.
Arif amca arıyordu. Mecbur açmak zorunda kalmıştım. Bu adama da sövemem ki.
"Efendim, Arif amca?"
"Kuzum nasılsın? Tuğçeyle görüştünüz mü?"
"Tuğçe kimdi?" dedim yutkunurken.
"Buluşacağın Ceo işte, Akın anlatmadı mı kereta?"
Onun tek derdi sevdiği kız olduğu için.
"Görüşmem yarındı?"
"Bugün ayın 10'u değil mi?"
Telefon ekranına baktım. "9'u Arif amca."
"Tamam o zaman rahatsız ettim kusura bakma. Tuğçeye benden çiçek gidecekti o çiçeği alabilir misin birde kızım?"
"Sorun değil, alırım."
"Allah seni başıma melek diye gönderdi herhalde."
Kıkırdadım bu dediğine ardından telefonu yüzüme kapattı. Görüşürüz demeyi hep unuturdu."Kimmiş?" karşımdan gelen sese dönemedim utançtan. "Arif amca, yarın ki görüşmeyi ayarlayan kişi çiçek de götür dedi de tamam dedim."
Tam halının desenlerini ezberleyeceklen benim az önce yaptığım gibi o kaldırdı bu sefer başımı.
"Ben seni seviyorum, Opia. Sana yazmadığım, seninle konuşmadığım her an cehennem azabı gibi. Kendine dert edindiğin saçma sapan şeyleri anlatman, her zaman önce karşındakini düşünmen benim için dünyanın en değerli şeylerinden. Belki erkendir bilmiyorum hatta şaka gibi geliyor olabilir ama hislerim çok gerçek." dedi dudaklarımın üstüne fısıldarken sonunda gözlerime çıkardığında gözlerimde ne gördü bilmiyorum ama gülümsemeye başladı.
Tüm cesaretimi topladım ve onu gülümsemesinden öptüm. "Ben sana-"
"Tanrım, sevişin artık!" Finn'in sesiyle ondan ayrıldım.
"Aptal! Gittiğimizi sanıyorlar!" Amy de bağırınca ikisinden bi acı feryadı duyuldu.
"Bağırdığınız için sizi duymadılar çünkü aptallar!"
"Sende bağırıyorsun!"
Alex derin bir nefes çekti içine. Ardından ayağa kalktı eline bir bardak su aldı ve sesin geldiği yere doğru gitti.
"Çocuk gibisiniz." ve su sesi. Üstlerine su mu dökmüştü?
"Çıkın ulan evimden!"
"Alex, hiç havalı değil, kardeşim."
"Bardağı kafanda kırmadan çık Finn."
"Eğlenmeyelim de biz, ölelim mi?" Dış kapının sesi geldi ardından sanırım Alex kapıyı yüzlerine kapatmıştı. Bende bu sırada ayıp olmasın diye ayağa kalmıştım ve evin yalıtımının ne kadar kötü olduğunu düşünüyordum.
Alex sanki birilerini üstlerine su dökerek evinden kovmamış gibi geri geldi gülümseyerek.
"Nerde kalmıştık?"
Etrafıma bakınıp "Evin yalıtımı çok kötüymüş bence başka bir yere taşın." dedim.
"Ah, burda," dedi ve ensemi kavrayıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Öpmüyordu, sadece dudakları dudaklarımın üstündeydi. Ağzımı biraz açıp ben onu öpmeye başladığımda büyük bir açlıkla dudaklarımın tadını çıkarıyordu.
Nefes almak için ayrıldığımızda gözlerimin en içine baktı.
"Az önce, bağımlı olacağım bir tat keşfettim. Ve bu tadın sahibi dudaklarını asla bırakmayacağım."
***
aile var arkadaşlar ayrılın
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OPİA (texting)
Chick-LitHayranı olduğunuz bir ünlünün nasılsa cevap vermeyeceğini düşünüp ona acılarınızdan bahsederseniz ama o mesajlarınızı görürse?