Kapıya yaklaşan adımlarım sabah ki üzgün simayı hatırlatırken derin bir iç çekip anahtar yardımıyla kapıyı açmıştım. Artık bir düzenin sahibi olduğumuzdan, salona girdiğimde gözlerim onu arıyordu. Sunoo hayatıma girmeden önce pek bir düzene sahip olduğum söylenemezdi. Kendi halimde yaşıyordum sessiz sedasız. Ama o öyle ki, hayatımı düzene sokmakla kalmamış bir de o güneş yüzüyle hayatıma ışık tutmuştu.
Ve şimdi o güneş yüzün, hüzün dolu gözlerini anımsamak canımı sıkmıştı.Ben eve geldiğimde onun da çalışma saatleri sekiz beşlik olduğundan akşam beşte evde olurdu. Sabah ki mecburi gösterdiğim tavrımdan dolayı işten sonra eve gelmeyip Jungwon ile kaldığı evlerine mi gitti diye düşünmeden edememiştim onu salonda görmezken.
Ceketimi çıkarıp askılığa astığımda kravatımı gevşeterek salona doğru ilerlemiştim. Yorgundum ve her gün yorgunluğumu bir çırpıda alan bedeni görmemle neredeyse unutup ağzımı kulaklarıma çıkaracaktım.
Kot tulumunun altına giydiği sarı tişörtü beyaz teninde ayçiçeği gibi parlarken, saçlarında ki hafif bukleler güzelliğine güzellik katmıştı. Küçük ama hızlı adımlarla yanıma geldiğinde üzerime atlayıp onu kucağıma alma zorunluluğu vermişti.
İnsanı nasıl tavlayacağını iyi biliyordu gerçekten. Yada ben iki hareketine tav oluyordum." Çok özledim seni. Sabah sarılamadan işlere gittik. Eksik hissettim gün boyu. "
Boynuma sıkıca sarılarak dedikleriyle saçlarının kokusu burnuma dolarken içime çekmeden edememiştim. Ellerini doladığı boynumdan yavaşça çekip omzuma indirmişti. Ona sarılmadığımı fark edip huysuzlanışı çatılan kaşlarından anlaşılıyordu. Düşmesini engellemek için tek elimle belinden tutuyordum sadece. Bu rezil, hiç hoşuma gitmeyen doğum günü planını kabul etmeden önce ki günler böyle mi yapardım yoksa? Kucağımda ki bedenle beraber gidip koltuğa otururdum öncelikle. Gününün nasıl geçtiğini sorar, sarılmasına sırtını sıvazlayarak karşılık verir o arada da saçlarına öpücükler kondurmayı ihmal etmezdim. Tabi ki sonrasında öpücükler sadece saçlarında kalmazdı.
Bir gün bu davranışlara sınır geleceğini hiç düşünmemiştim. Hayatımda ki en güzel şeye karşılık verememek kesinlikle çok kötüydü.
"Neden bana sarılmadın?!"
Huysuzca sorduğunda bakışlarını gözlerime kenetlemişti. Ama bu sert bakış bir şeyleri düşünmesiyle toz bulutu gibi saniyesinde kaybolmuş, yerini imalı bakışlarına bırakmıştı. Omzuma indirdiği ellerini tekrar boynuma dolamış dudağımı uzunca öpüp çekilmişti.
Dünden dolayı bana küseceğini sanmıştım. Bu nedenle bir nebze olsun kendimi rahatlatmaya çalışıyordum. Çünkü böylelikle bana çok iş düşmezdi, onun üzgün ifadesini görmek zorunda kalmazdım.
Ama şimdi...
Dün hata yaptığını sanarak, kendini affettirmeye çalışıyordu. Kendince telafi ediyordu. Ancak bu telafi biçimi benim işimi zorlaştırmaktan başka bir şey yapmıyordu. Zaten ona kıyamıyordum, aklımdan bin kere 'boz şu planı öp bebeğini ' düşüncesi geçiyordu bu şartlar altında da onu görmezden gelmek oldukça zordu.
Jay'in doğum günü geçmişti ne yazık ki. Ama gelecek seneye bu baskıyı Jungwon'a yapıp, onunda benim gibi hissetmesini sağlayacağıma söz vermiştim. Gerçi Jungwon'un böyle tatlı bebeği yoktu ama olsun. Görsün bakalım nasıl oluyormuş.
Düşüncelerden çıkıp bana beklenti ile bakan gözlere baktığımda sabah ki hissettiklerimden bin kat daha kötü hissediyordum. Sarılmasına karşılık vermedim diye bu kadar huysuzlanan kişi öpmesine karşılık vermedim diye beni dövebilirdi. İşin şakası, her ne kadar demek istemesemde herkes biliyordu ki üzüntüsü gözlerinden okunacaktı. Hatta ondan ayrılırken dolu gözlerine şahit olacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Patisserie - sunsun
FanfictionPart time olarak popüler bir pastanede çalışmaya başlayan Sunoo, bu meşhur pastaneye sık sık uğrayan ünlü model Sunghoon'dan ilk görüşte etkilenir. Hissettiklerini anında beden diline döken, saklamakta iyi olmayan Sunoo, bu ünlü modelin pastaneye h...