Türkiye, İstanbul
Ezel Soydan'ın Evi.Geçmiş size uzaktan açık bırakılmış bir kapı gibidir, o kapı ne çok açıktır ne de çok kapalıdır siz her o kapıya yaklaştığınızda size acı verir.
Bazıları o acıya katlanabilir açar o kapıyı içeri girer yüzleşir tüm geçmişiyle, silip kaldırır geçmişini bir köşeye zamanla ve sadece göz ucuyla bakar ardından yüzünde küçük bir gülümsemeyle tüm geçmişini yaşatabilir
Bazıları da katlanamaz o acıya kendi geçmişi geleceğini yok eder, o kapıya daha ulaşamadan kendi sonunu getirir ve katlanamadığı geçmişinin tozlu kapılarında kaybolur.
Ama ben ikisinden birine sahip olamam çünkü ikisini aynı anda yaşamaya mahkum edildim.
Benim geçmişim ve geleceğim aynı anda yaşanıyor, sonunun nasıl olacağı ise hala büyük bir sır.
Geçmişin parçalarından biri de şu an karşımda kaşlarını çatmış kızgınca bana bakıyordu koyu kahverengi saçları özenle geriye taranmıştı, derince bakan ela gözleri beni dikkatlice inceliyordu, belirgin elmacık kemikleri keskin yüz hatları ve kirli sakalıyla bir sanat eseri gibi karşımda duruyordu
İstanbul'a gelip Ezel Soydan'ı gördüğüm andan itibaren az çok onu görüp görmeyeceğimi merak etmiştim ve işte şimdi karşımdaydı.
Doğrusunu söylemek gerekirse bu şekilde olacağını tahmin etmemiştim.
"Merhaba" dedi karşımdaki adam yavaş yavaş bana yaklaşırken. Yüzündeki kızgın ifade her bana doğru adım attığında azalıyor gibiydi.
"Merhaba" dedim neredeyse duyulmayacak bir sesle.
Karşımdaki sandalyeye oturduğu an ilk defa gözlerini benden ayırıp masanın üzerindeki yemekleri incelemeye başladı, sonra yeniden göz göze geldik ve soğukça gülümsedi "Başlayalım mı?"
Başlayalım mı derken?
Neye başlayacaktık?
Ha...
Yemek yemeyi kast ediyordu.
Hiç mantıklı düşünemiyordum.
O yemeye başlamıştı, ikimizde tek kelime etmiyorduk benim zaten diyecek hiçbir şeyim yoktu neler olduğunu anlamıyordum üstümdeki bu kürkte neyin nesiydi? mahzende ne olmuştu? Lale'nin tablosuna kim zarar vermişti? tam olarak neredeydik?
Ve en önemlisi nasıl hayatta kalabilmişti? Noe beni buraya aceleyle yollatmıştı belki de bildiği şeyler vardı? Zihnimdeki bana durmadan soru soran ses asla susmuyordu.
"Yemeyecek misin Lale? Açsındır diye düşünüyordum." dedi Mehmed ama sonra bir duraksama yaşadı, dediğine pişman olmuş gibiydi.
Şaşkınca ona baktım bana 'Lale' demişti bu da reenkarnasyon olmadığını gösteriyordu, büyük ihtimalle hiç ölmemişti.
"Burada ne olduğunu hemen öğrenmek istiyorum." dedim yüzüme sert bir ifade ekleyerek.
"Hemen konuya geçmek istiyorsun ha? Eskiden de böyleydin hep cesaretli ve sabırsız." dedi Mehmed kafasını alayla sallayarak. Bir yandan eline Soydan amblenli bir peçete alıp ağzını ve ellerini temizlemeye başlamıştı hem ondan çekiniyordum hem de onu dikkatle izliyordum. Mehmed onu incelediğimin farkındaydı muhtemelen cevaplar için ona muhtaç olduğumu bildiğinden üzerinde büyük bir ego vardı, aynı Lale'nin anılarındaki gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruhların ızdırabı, dbah
أدب الهواةsen beni unutmaya calışırsın kalbin unutmaz kalbini yerinden sökersin sana kalbimi veririm ben ölürüm ama sen kalbinde beni yaşatmaya devam edersin