1449, Mart
Osmanlı İmparatorluğu
Sultan'ın OdasıOlay'dan saatler önce,
Mehmed'in ağzından.Tolantıdan döndüğümde sinirliydim, çok sinirliydim. Yavuz Paşa'nın affı çıkmıştı ve görevine, vazifesine geri dönmüştü. Oy topluğuyla o adamı yerle bir edebileceğimi düşünmüştüm lakin işler planladığım gibi gitmedi.
Madem adamlarım benden yana değil, o vakit kendi bildiğimi okumak durumundayım, çünkü anladım ki tatlı yolla uzlaşmak neredeyse imkansızdı.
Yavuz Paşa, Devlet-i Aliyye'ye yıllarını ermişti, ne kadar nefret edilirse edilsin arada devlete karşı yararlı işleri de oluyordu lakin yaptıkları asla affedilemezdi.
Karısı onun yüzünden evinden, yuvasından zorunlu olarak ayrılmıştı.
Ben bir kadının elinin izinsiz tutulmasını dahi saygısızlık olarak algılarken o adamın pis elleriyle bir kadına defalarca kez el kaldırdığını bilmek, içimde paşayı öldürme isteği uyandırıyordu.
Çocukluk arkadaşım babamın cenazesinde ayağıma kadar gelip artık saklanmak istemediğini, mutlu bir hayat yaşamak istediğini söylediğinde ona o adamın cezasının kesileceği konusunda söz vermiştim.
Hak edenleri öldürmenin günah olduğunu düşünmüyordum, herkes kendi hayatından ve yaptıklarından sorumlu.
İcap ederse kendi ellerimle geçiririm kafasına o urganı, yine de verdiğim sözden geri dönmem.
Düşüncelerimin arasında taşı son bir kez daha yerine oturtunca parlaklığını daha keskin görebilmek adına lambaya yaklaştırdım.
Lale'nin ruhunun güzelliğini yansıttığını düşündüğüm lapis lazuli taşı da çok parlaktı, göz kamaştırıyordu.
Bitmişti, çiçeğimin mücevherlerinin arasına işlediğim yeni bir takı daha eklenmişti ve padişahın karısına, kısacası karıma yakışacak türdendi, hep olduğu gibi.
Karısı... karım mı demiştim?
Şüphesiz o gün de gelecekti.
Nikahlanmak aklımın köşesinde daha önce hiç yer edinmemişti. Lale'yle de aramızda hiç bu mevzuyu konuşmamıştık, sebebi de aslında evli gibi olmamızdı.
Lakin düşününce 'evli gibiyiz' demek yerine 'evliyiz' demek kulağa daha hoş geliyor.
Çiçeğim ile en yakın vakitte düşüncelerimi paylaşmalıyım.
Masamın çekmecesini açıp içinden kolyenin sığabileceği siyah, kare bir kutu çıkarttım ve içine dikkatle yerleştirdim.
"Ağalar!"
Kapı açıldı, "Hünkarım"
"Lale Hatun'a haber edin hazırlansın, üzerini sıkı giyinsin. Onu birazdan dairesinden alacağım." dedim keyifle.
"Lale Hatun dairelerinde değiller Hünkarım, zaviyelerini ziyarete gittiler."
"Öyle mi? o vakit ben giderim yanına, araba hazırlansın."
"Emredersiniz Hünkarım."
Ağa geri geri yürüyüp dışarı çıkacakken Gül Hatun o kadar hızlı odaya daldı ki çarpıştılar."Aman dikkat Gül Hatun!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruhların ızdırabı, dbah
Fiksi Penggemarsen beni unutmaya calışırsın kalbin unutmaz kalbini yerinden sökersin sana kalbimi veririm ben ölürüm ama sen kalbinde beni yaşatmaya devam edersin