Türkiye, İstanbul
Fatih Soydan'ın TeknesiMehmed'in günlüğünü okumam özel hayatın gizliliğini ihlal etmiş olmam demek değil.
Masanın üstünde bırakırsa okumamak da elde değil zaten, günlük resmen gel beni oku diye bağırıyordu.
Günlüğün ilk sayfası 2000 yılının ilk gününden başlıyordu son sayfada da dünün tarihi vardı. Elimdeki 20 yıllık bir günlüktü.
Bu kadar uzun tarihli olmasının sebebi kalın bir defter olmasındandı ve kim bilir bu defterden daha kaç tane vardı.
Mehmed'le Ezel Soydan'ın evinde yaptığımız konuşmadan sonra bayılmadan önce onun gittiğini görmüştüm ama belli ki bayıldığımı gördükten sonra geri dönüp beni yanına almıştı.
Şu an onun teknesindeyiz, nereye gidiyoruz bilmiyorum. Dün akşam ona sorduğumda "herşeyin başladığı yere gidiyoruz" dedi.
Herşeyin başladığı yer neresi diye düşündüm. İlk önce aklıma tablolar aracılığıyla gördüğüm çiftlikte karşılaşma anımız gelmişti ama beni ailemin çiftliğine ailem oradayken götürmesi saçma olurdu.
Doğrusu başka bir fikrim yoktu, herşeyin başladığı yer neresi olabilirdi ki? Beni yeniden doğuşumda ilk gördüğü yer değil, İstanbul zaten değil.
Yoksa...
Bir dakika...
İlk görüş.
Evet buydu, ilk görüş.
Herşeyin başladığı yer. Edirne Sarayı.
Mehmed ve Lale'nin küçüklükten beri birbirlerini tanıdığı, Lale'nin hayatının tamamının geçtiği yer.
Geçmişte birbirlerini sevdikleri, nefret ettikleri, tüm anılarını yaşadıkları o destansı saraya götürüyordu beni.
İçimde çok büyük bir heyecan oluştu. Tablolardan görünce bile kendimi evimde hissettiğim yere gidiyordum, üstelik Mehmed'le gidiyordum, bu daha çok heyecanlanmamı sağlıyordu.
Tekne'ye dün akşam ilk geldiğimizde Mehmed bana odamın yerini göstermişti, ben de ona nereye gittiğimizi sorduktan sonra kendimi odaya kapattım ve kısa bir süre ardından uykuya daldım. Sonra gecenin bir körü uyanıp Lale'nin portresini restore etmeye başladım.
Evet, Mehmed beni kaçırdığı, ya da nazik bir deyişle "götürdüğü" sırada tabloyu da yanına almış olmalı, şaşırdığımı söyleyemeyeceğim çünkü beklerdim.
Keşke uyanıpta restore etmeye başlamasaymışım, gece boyu uyumadım çünkü ardı ardına gördüğüm karışık anıları düşünmek daha makul gözükmüştü gözüme. Vlad'ın şatosu, Mehmed'in beni 2013 yılındaki görüşü...
Sabah olunca da teknenin ana güvertesine taşınarak işime devam ettim, deniz manzarasıyla çalışmak daha çok iç açıyormuş.
Ben uyandığımda Mehmed uyuyordu, ama galiba şu an uyanık çünkü alt kattan sesler duyuyorum.
Sesler yaklaşıyor.
Merdivenlerden çıkıyor.
Geldi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ruhların ızdırabı, dbah
أدب الهواةsen beni unutmaya calışırsın kalbin unutmaz kalbini yerinden sökersin sana kalbimi veririm ben ölürüm ama sen kalbinde beni yaşatmaya devam edersin