tendeki şarap izleri

216 32 16
                                    

                                          30 Mart 1449
                         Osmanlı İmparatorluğu
                          Edirne Sarayı, Has Oda

Has odadaki çiçeksi koku benim bedenimden mi süzülüyordu yoksa odanın her bir yanında bulunan mumlardan mı etrafı sarmıştı anlamaya çalışıyordum.

Başımı yastığa yüzümde heyecan dolu bir gülümsemeyle koyduğumda gözlerimi kapattım birkaç saniyeliğine.

Hep böyle mi olmak zorundaydı?

Onu düşündüğüm her an kalbim küt küt atıyor, ellerim titriyor, yüzüm kızarıyordu. Yanındayken ise huzur ve mutluluktan ölecekmiş gibi hissediyordum.

Sevgilimle ilgili düşüncelerim arasında mayışmaya başladığımı hissettiğimde gözlerimi zorla açtım, uykusuzluğumdan dolayı gözyaşlarıyla dolmuşlardı.

Gördüğüm kabuslar eskisi kadar görünmeselerde de geceleri arada sırada beni ziyaret etmeyi ihmal etmiyorlar, uykumu kaçırmaya da yetiyorlardı.

Kabuslar bana 'Laya' diyordu, Aslan 'Leo' oluyordu. Vlad aynıydı, Mehmed'de aynıydı lakin bambaşka insanlardı, dağılmışlardı, gözlerinde yorgunluk vardı, büyük yaşanmışlıklar vardı, onlarda da birnevi farklılar vardı.

Yataktan kalktım, ikimiz için hazırlattırdığım sofraya ilerledim ve karşısındaki koltuğa oturdum.

Yemeklere, tatlılara, meyvelere ve içeceklere baktım, her şey emrettiğim gibi eksiksiz hazırlanmıştı, sadece tek bir eksiklik vardı.

Mehmed, sevgilim.

"Nerede kaldın..." diye mırıldandım masanın üzerindeki şarap şişesini elime alırken.

Şarabın üzerini inceledim, elime bir kadeh aldım ve şarabı yavaşça doldurdum. Alışkın olmadığım acı tad damağımda yayılırken yüzüm istemsizce buruştu lakin içmeye devam ettim.

Bir kadeh daha, bir kadeh daha, bir kadeh daha...

Ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum, beklemekten o kadar bunalmıştım ki elimdeki şarap kadehini incelemeye başlamıştım. İnce, saydam ve gümüş işlemeli oldukça zarif camdan bir kadehti, kenarına Erdel Prensliği'nin arması işlenmişti, bu kadehler hediye gelmiş olmalıydı.

Kadehi şarabı yudumlamak için dudaklarımın arasına götürdüğümde, boşluk hissiyle kaşlarım çatıldı. Şişeye uzanıp kadehime biraz daha şarap dolduracaktım ki şişe elimden kayıp düştü ve şişenin yarısı elbisemin üzerine döküldü.

"Allah kahretsin..." hızla ayağa kalkıp aynanın önüne geçtim. Şarap tüm vücudumu kaplamıştı, göğüs dekoltemden, kollarıma, kalçalarımdan bacaklarıma kadar. Elbisemi saymıyordum bile, o tamamıyla şaraba bulanmıştı.

Sinirle ne yapabilirim diye düşünürken aklıma has odada geçirdiğim günlerden burada kalmış elbiselerim geldi, dolabın kapağını açtım ve elbiseleri incelemeye başladım."Bu olmaz... hayır bu da olmaz."

Üzerimde oryantal elbisesi vardı, has odanın dolabında da bırakmış olduğum herhangi bir oryantal elbisesi yoktu. Daireme kadar gidip başka bir elbise giyinmeye kalksam geç kalma ihtimalim vardı, elim kolum bağlanmıştı.

ruhların ızdırabı, dbahHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin